Tuna’nın iki yakasında bir yolculuk

SEMA NUR ÇINAR / GEZİ YAZISI
Köklü tarihi, görkemli yapıları ve estetikle bezenmiş sokaklarıyla her adımda sizi içine çeken bir şehir Budapeşte. Kent Gazetesi muhabiri olarak ziyaret etme fırsatı bulduğum bu etkileyici kent, kültürel dokusuyla olduğu kadar mimari zenginliğiyle de büyüleyici bir atmosfere sahip.
Tuna Nehri’nin iki yakasında yer alan Buda ve Peşte, yalnızca fiziksel olarak değil, ruhen de birbirinden farklı ama tamamlayıcı karakterlere sahip. Tepelere kurulu, daha sakin ve tarihî kimliğiyle öne çıkan Buda; yönetim, ticaret ve şehir hayatının merkezi olan canlı Peşte ile birleşerek kente eşsiz bir kimlik kazandırıyor.
Budapeşte, geçmişte Osmanlı İmparatorluğu’nun da iz bıraktığı şehirlerden biri. 150 yıla yakın süren hâkimiyet, şehrin bazı yapılarına ve kültürel katmanlarına yansımış durumda. Bu yazıda, Budapeşte’deki her adımda karşıma çıkan tarihî detayları, mimari dokuyu ve şehrin ruhunu sizlerle paylaşacağım. Gelin Tuna’nın iki yakasında geçmişle bugünün iç içe geçtiği bu yolculuğa birlikte çıkalım.
ÖZGÜRLÜK KÖPRÜSÜ (LİBERTY BRİDGE)
Budapeşte’nin simgelerinden biri olan Özgürlük Köprüsü, Tuna Nehri üzerinde Buda ile Peşte’yi birbirine bağlıyor. 1896 yılında inşa edilen köprü, zarif demir işçiliği ve yeşil rengiyle şehirde dikkat çeken yapılar arasında. Hem gündüz hem gece ayrı bir güzelliğe sahip olan köprü, yürüyüş ve fotoğraf çekmek için ideal bir nokta. Nehir manzarasıyla birleşen köprünün üzerindeki heykeller ve detaylar, ziyaretçilere unutulmaz anlar yaşatıyor. Özellikle gün batımında köprüden çekilen kareler, Budapeşte seyahatinizin en özel anıları arasında yer alacak.
Budapeşte’nin incisi Özgürlük Köprüsü’nün tasarımını Macar mühendis János Feketeházy üstlendi. 1945’te II. Dünya Savaşı sırasında Almanlar tarafından zarar gören köprü, büyük hasar almamasından dolayı 1946’da hızla özgün haliyle onarıldı. Yeniden inşasını simgelemek için “Özgürlük Köprüsü” adını aldı. Şehrin yeşil tonlarıyla uyum sağlayan bu zarif yapı, özellikle tam ortasından gün batımını izlemek isteyenler için eşsiz bir deneyim sunuyor.
MACARİSTAN PARLAMENTO BİNASI
Macaristan Parlamento Binası, Budapeşte’nin en yüksek ve Macaristan’ın en büyük binası. 268 metre uzunluğunda şehrin belki de en akılda kalıcı simge yapılarından biri. Macaristan’ın kalbinde yükselen Parlamento Binası, hem gündüz hem de gece ayrı bir büyüye sahip. Tuna Nehri kıyısında adeta şehri taçlandırıyor. Gece ışıklarla süslendiğinde ise görkemli siluetiyle insanı büyülüyor. Şehirde katıldığım gemi turunda, nehrin üzerinden Budapeşte’nin ışıl ışıl sokaklarını ve Parlamentoyu seyretmek unutulmaz bir deneyimdi. O anlarda Budapeşte’ye gelen her Türk gibi Plevne Marşı’nı dinlemeden duramadım. Tıpkı o kahramanlık ruhunun ve vatan sevgisinin yankıları gibi, bu ihtişamlı bina da tarih ve direnişin simgesi olarak hafızama kazındı. Budapeşte’ye gidip Parlamento Binası’nı görmeden dönmek, şehrin ruhunu tam anlamıyla hissetmemek olur. Her adımıyla sizi tarih ve gururla buluşturan bu yapı, mutlaka deneyimlenmeli ve fotoğraflanmalı.
ZİNCİR KÖPRÜ (CHAİN BRİDGE)
Zincir Köprü, Budapeşte’nin en ikonik yapılarından biri olarak öne çıkıyor. 1839-1849 yılları arasında inşa edilen bu köprüden önce, bahar aylarında Tuna Nehri üzerinde Buda ile Peşte’yi birbirine bağlayan yüzer ponton köprüler kuruluyordu. Ancak kış geldiğinde nehir donduğu için insanlar buzun üstünden yürüyerek karşıya geçiyordu. Bu durum, kış aylarında şehirler arasında sürekli ve güvenilir bir bağlantı sağlanamamasına, dolayısıyla ticaret ve sosyal hayatın olumsuz etkilenmesine neden oluyordu. 1820’de Kont İstvan Széchenyi, babasının cenazesine katılmak için günlerce bekleyince, kalıcı bir köprü inşa etme fikri ortaya çıktı. Ünlü İngiliz mühendis William Tierney Clark da köprünün tasarımını üstlendi.
BALIKÇI TABYASI (FİSHERMAN’S BASTİON)
Budapeşte’nin Buda yakasında, şehre hâkim tepelerden birinde yükselen Balıkçı Tabyası, Orta Çağ’ı anımsatan mimarisiyle ziyaretçilerini adeta bir masalın içine çekiyor. 1896 yılında Macaristan’ın kuruluşunun 1000. yılı anısına inşa edilen bu görkemli yapı, Macar kabilelerinin tarihine gönderme yapan yedi kuleye sahip. Adını, Orta Çağ’da burayı koruyan balıkçılardan alan tabya, hem tarihi hem de kültürel bir sembol. İçinde yer alan Aziz István heykeli ise Macaristan’ın ilk kralına ve modern devletin kurucusuna saygı duruşu niteliğinde. Gün batımında gökyüzü renkten renge bürünürken bu tarihi yapının önünde fotoğraf çekmek, gezinizin unutulmaz anlarından biri olacak. Balıkçı Tabyası, Budapeşte’yi seyretmenin en keyifli adreslerinden biri.
MATTHİAS KİLİSESİ
Balıkçı Tabyası’nın hemen yanı başında yükselen Matthias Kilisesi, Budapeşte’nin en etkileyici yapılarından biri. Rengârenk mozaik çatısı ve zarif detaylarla süslü gotik mimarisiyle dikkat çeken bu tarihi kilise, şehrin siluetine büyüleyici bir estetik katıyor. 13. yüzyılda inşa edilen yapı, Macar krallarının taç giyme törenlerine ev sahipliği yapmış ve yüzyıllar boyunca hem dini hem kültürel bir merkez olmayı sürdürmüş. Osmanlı döneminde camiye çevrilen kilise, sonrasında yeniden kilise olarak restore edilmiş ve bugünkü hâlini almış.
Osmanlı’nın Buda’yı fethettiği dönemde, şehir halkı kutsal kabul ettikleri Meryem heykelini korumak amacıyla kilisenin niş kısmına gizleyip üzerini sıvayla kapatır. Şehrin Osmanlı kontrolüne geçmesinin ardından yapı beyaza boyanarak camiye dönüştürülür ve yaklaşık bir asır boyunca bu şekilde kullanılır. Ancak bir gün, yakınlarda yaşanan bir patlama sonucu sıvanın dökülmesiyle Meryem heykeli gün yüzüne çıkar. Bu durumu ilahi bir mesaj olarak yorumlayan Osmanlı halkı, kiliseyi terk eder. Bu olayın ardından Matthias Kilisesi, savaş yaşanmadan geri alınan ender yerlerden biri olarak tarihe geçer.
SZENT ISTVAN KİRALY’IN HEYKELİ
Balıkçı Tabyası’nın tam kalbinde yer alan Szent István Király (Aziz István) Heykeli, Macaristan’ın ilk kralını onurlandırmak için 1906 yılında yapılmış. Elinde haçlı asasını taşıyan, görkemli atının üzerinde dimdik duran bu bronz heykel, Macar milletinin Hristiyanlıkla tanışmasının ve Batı dünyasıyla bütünleşmesinin simgesi. Fotoğraf severler için de eşsiz bir kare: Özellikle gün batımında, taş yapıların üzerindeki ışık oyunlarıyla burası adeta yaşayan bir tabloya dönüşüyor.