Çocuk psikolojisinde ‘Sınır krizi’
SEMA NUR ÇINAR / ROPÖRTAJ
Kent Bursa Gazetesi olarak, günümüz ebeveynlerinin en temel sorunlarına ışık tutmak amacıyla Uzman Klinik Psikolog İrem Andaş ile çok özel bir ropörtaj gerçekleştirdik.

Sınır koyarken en sık yaptığınız hatayı biliyor musunuz Uzman Klinik Psikolog İrem Andaş açıkladı “Tutarsızlık ve aşırı açıklama tuzağı“
Andaş, çocuk gelişimi ve ebeveynlik dinamiklerinin en kritik noktalarını vurgulayarak, ailelere yol gösterici bilgiler sundu. Özellikle çocuklarda sınır koymanın psikolojik zemindeki önemi ve bu sürecin oyun terapisiyle nasıl destekleneceği konularını derinlemesine ele alan Andaş, ebeveynlerin tutarsızlık ve aşırı açıklama yapma gibi sıkça düştüğü hatalara dikkat çekti.
Röportajda ayrıca, okul öncesi dönemin hassas meselesi olan ayrılık kaygısıyla başa çıkma stratejileri ve modern çağın yaygın sorunlarından biri haline gelen ekranla yemek yeme alışkanlığından sağlıklı geçiş yöntemleri masaya yatırıldı.
Andaş’ın sabırlı, tutarlı ve yargılayıcı olmayan bir yaklaşımın altını çizdiği bu kılavuz niteliğindeki röportaj, çocuğunun ruh sağlığını ve gelişimini desteklemek isteyen her ebeveynin mutlaka okuması gereken bir rehber niteliği taşıyor.

Uzman Klinik Psikolog İrem Andaş
- Okuyucularımıza kendinizden kısaca bahseder misiniz? Eğitim geçmişiniz ve mesleki yolculuğunuz nasıl şekillendi?
1995 yılında Bursa’da doğdum. Lisans eğitimime kadar tüm öğrenim hayatımı Bursa’da tamamladım. 2014 yılında İstanbul Maltepe Üniversitesi Psikoloji Bölümü’nde lisans eğitimime başladım ve 2018 yılında mezun oldum.
Mezuniyetimin hemen ardından, İstanbul Okan Üniversitesi’nde Klinik Psikoloji alanında tezli yüksek lisans programına kabul edildim. Bu yoğun ve kapsamlı eğitimi 2021 yılında başarıyla tamamlayarak Uzman Klinik Psikolog unvanını aldım. Yüksek lisans sonrasında gerekli eğitimlerimi tamamladım ve meslek hayatıma Bursa’da adım attım.
- Çocuklarda sınır koymak neden bu kadar önemli ve bunu oyun terapisiyle nasıl destekleyebiliriz?
Sınır koymak, çocukların kendilerini güvende hissetmeleri ve sosyal dünyada nasıl davranacaklarını öğrenmeleri için temel bir unsurdur. Çocuklar, tutarlı sınırlar sayesinde neyin kabul edilebilir, neyin kabul edilemez olduğunu öğrenirler ve bu da onlara bir güven duygusu sağlar. Oyun terapisi bu süreçte iyi bir araçtır çünkü çocuklar oyun içinde kendi sınırlarını keşfeder ve terapist rehberliğinde bu sınırların güvenli bir şekilde belirlendiğini deneyimlerler. Böylece çocuklar hem kendilerini ifade etmeyi öğrenir hem de hangi davranışların uygun olduğunu oyun yoluyla kavrarlar.
- Ayrılık kaygısı yaşayan çocuklara nasıl yaklaşmalıyız?
Ayrılık kaygısı, özellikle okul öncesi dönemde oldukça yaygın görülen ve gelişimsel olarak anlaşılabilir bir durumdur. Bu süreçte çocuğa yaklaşırken sabırlı, tutarlı ve güven veren bir tutumla yaklaşmak önemlidir. Bu süreçlerde çocuğun duygusunu inkar etmek yerine, “üzülmen çok normal” gibi ifadelerle duygusunun görüldüğünü ve kabul edildiğini hissettirmek, kaygının azalmasına yardımcı olur. Oyun terapisi bu noktada önemli bir destek sağlar. Çünkü çocuklar duygularını her zaman kelimelerle anlatamaz ama oyun onlar için iyi bir ifade alanıdır. Çocuk, ayrılık kaygısıyla ilgili hissettiklerini oyun yoluyla dışa vurur. Oyun odası onun için güvenli bir alan olur ve ayrılık durumlarını daha sağlıklı şekilde tolere etmeyi öğrenir.
- Ayrılık kaygısı yaşayan bir çocuğun davranışlarında hangi işaretler görülür ve aileler ne zaman profesyonel destek almayı düşünmelidir?
Ayrılık kaygısı yaşayan çocuklarda genellikle ayrılma anlarında yoğun ağlama, ebeveyne sıkı sıkıya yapışma, okula ya da bakım ortamına gitmek istememe gibi davranışlar görülebilir. Bazı çocuklarda karın ağrısı, mide bulantısı gibi fiziksel şikâyetler de eşlik edebilir. Uykuya dalmakta zorlanma, gece sık uyanma veya ebeveynden ayrılmak istememe de yaygın işaretler arasındadır.
Bu belirtiler çocuğun günlük yaşamını belirgin şekilde zorlamaya başladıysa, ayrılık anları uzun süre yatışmıyorsa ya da çocuk yoğun stres belirtileri gösteriyorsa profesyonel destek almak önemlidir. Çocuk merkezli oyun terapisi, çocuğun duygularını güvenli bir ortamda işlemesine yardımcı olur ve ayrılık süreçlerini daha sağlıklı yönetmesini destekler.
- Ebeveynler oyun terapisiyle evde sınır koymayı ve ayrılık kaygısını nasıl yönetebilirler?
SINIRLAR SEVGİYLE ÇİZİLDİĞİNDE, ÇOCUKLAR ÖZGÜRCE GELİŞİR
Oyun terapisinde çocuk kadar ebeveynlerin tutumu da sürecin etkisini güçlendirir. Evde sınır koyma konusunda ebeveynlerin tutarlı ve net olması çok önemlidir. Çocuk, hangi davranışların kabul edildiğini hangi davranışların edilmediğini ancak tutarlı sınırlarla öğrenebilir. Bu sınırları koyarken sakin bir ses tonu kullanmak ve kısa, anlaşılır açıklamalar yapmak çocuğun kendini daha güvende hissetmesini sağlar.
Ayrılık kaygısını yönetirken ise ayrılık rutinlerinin oluşturulması yardımcı olabilir. Kısa ve net bir vedalaşma, çocuğun ayrılığı daha rahat yönetmesine yardımcı olur. Uzun vedalaşmalar kaygıyı artırabileceği için mümkün olduğunca sade tutulmalıdır. Ayrıca çocuğun duygusunu kabul etmek, “Üzüldüğünü görüyorum, bu çok normal” gibi ifadelerle destek vermek, kaygının azalmasına yardımcı olur.
- Sınır koyarken en sık yapılan hatalar nelerdir ve bu hatalardan nasıl kaçınılabilir?
Sınır koyarken yapılan en yaygın hatalardan biri, ebeveynlerin tutarsız davranmasıdır. Bir gün izin verilen bir davranışın ertesi gün yasaklanması, çocuğun neyin kabul edilir olduğunu anlamasını zorlaştırır. Bir diğer sık hata, sınır koyarken fazla açıklama yapmak ya da çocuğu ikna etmeye çalışmaktır; bu durum sınırın etkisini zayıflatabilir.
Aşırı sert ya da cezalandırıcı tutumlar da çocukta kaygıyı artırarak uyumu güçleştirebilir. Bunun yerine ebeveynlerin sakin, net ve yaşına uygun sınırlar koyması önemlidir. Sınırın nedeni kısa bir cümleyle açıklanabilir, ardından tutarlılık korunmalıdır. Bu şekilde çocuk hem kendini güvende hisseder hem de sınırları daha iyi anlamış olur.
- Ebeveynlerin çocuklarını diğer çocuklarla kıyaslaması gelişimi nasıl etkiler?
Çocukları birbirleriyle kıyaslamak, iyi niyetle yapılan bir davranış gibi görünse de çocukların gelişimini olumsuz etkileyebilen bir tutumdur. Kıyaslama, çocukta “yeterli değilim” duygusunu besleyebilir ve özgüvenini zedeleyebilir. Çocuk kendi bireysel gelişim hızını görmek yerine sürekli başkalarıyla ölçülmeye başladığında, başarısızlık hissi ve kaygı düzeyi artabilir.
Her çocuğun gelişim süreci kendine özgüdür; motor beceriler, dil gelişimi, sosyal-duygusal olgunluk gibi alanlar çocuklar arasında doğal farklılıklar gösterir. Bu nedenle çocuğu kendi içinde, kendi ilerlemesiyle değerlendirmek en sağlıklı yaklaşımdır.
Ebeveynlerin kıyaslamak yerine çocuğun küçük ilerlemelerini bile fark edip desteklemesi hem özgüvenini güçlendirir hem de öğrenmeye karşı daha olumlu bir tutum geliştirmesine yardımcı olur.
- Günlük hayattan örneklerle sağlıklı sınır koymaya dair önerileriniz nelerdir?
Sağlıklı sınırlar, çocuğun hem kendini güvende hissetmesini hem de davranışlarını düzenlemeyi öğrenmesini sağlar. Günlük yaşamda sınır koyarken önemli olan; tutarlılık, netlik ve çocuğun duygusunu görebilmektir. Birkaç örnek üzerinden açıklamak gerekirse şöyle diyebiliriz
Çocuk oyun oynarken “Beş dakika sonra oyunu bitireceğiz” gibi önceden yapılan net bir hatırlatma, çocuğun geçişi hazırlamasına yardımcı olur. Süre dolduğunda oyunu bırakmakta zorlanıyorsa “Biliyorum devam etmek istiyorsun, bitirmek biraz zor geliyor. İstersen yarın kaldığın yerden oynarız” demek hem duyguyu görmüş oluruz hem de sınırı korumuş oluruz
Başka bir örnek verirsek çocuklarla markete gidildiğinde ya da herhangi bir alışveriş durumunda, Çocuk her istediğini aldırmak için ısrar edebiliyor, bu gibi durumlarda “Bugün listemizde olmayan hiçbir şeyi alamıyoruz” gibi net bir kural belirlemek ve bunu her seferinde tutarlı şekilde uygulamak, sınırın öğrenilmesini kolaylaştırır.
Bazen de ekran süresiyle ilgili sıkıntılar yaşanabiliyor. Öyle olduğunda da “Günde 30 dakika çizgi film izleyebilirsin” gibi açık bir sınır koyup, süre bittiğinde kararlı bir şekilde kapatmak önemlidir. Çocuk itiraz ettiğinde, “Kapatmak zor geliyor biliyorum ama kuralımız böyle” şeklinde hem duygusunu kabul eden hem sınırı koruyan bir yaklaşım işe yarar.
Bu tür günlük pratikler, çocuğun hem hayal kırıklığını tolere etmeyi hem de yetişkinlerin koyduğu sınırların güven verici olduğunu deneyimlemesini sağlar.
- Yemek saatlerinde ekran karşısında olmaya alışmış bir çocuğun bu alışkanlıktan uzaklaştırılarak ekransız yemeğe adapte olabilmesi için ebeveynler süreci nasıl yönetmeli?
EKRAN KAPANDIĞINDA İŞTAH AÇILIR: KADEMELİ GEÇİŞ İLE YEMEK SAATİ FARKINDALIĞI
Ekranla yemek yeme alışkanlığı, kısa vadede pratik görünse de uzun vadede çocuğun yeme farkındalığını, iştah düzenini ve aile içi iletişimi olumsuz etkileyebilir. Bu nedenle değişim sürecini kademeli, tutarlı ve yargılayıcı olmayan bir yaklaşımla yürütmek önemlidir.
Öncelikle ekranı bir anda tamamen kaldırmak yerine, kademeli azaltma daha sağlıklı sonuç verir. Örneğin ilk günlerde ekran süresini birkaç dakika azaltmak, ardından ekranın tamamen kapalı olduğu kısa yemek süreleri oluşturmak çocuğun sürece daha kolay uyum sağlamasına yardımcı olur.
Bu geçişte çocuk için yemeği keyifli hâle getiren alternatifler sunmak etkili olabilir. Masayı birlikte hazırlanmak, sohbet etmek, yemeğin tadı, rengi, kokusu hakkında konuşmak gibi basit etkileşimlerle çocuğun dikkati ekrandan aileye yönlendirilebilir.
Bu konuda en önemli noktalardan biri de tutarlılıktır. Ebeveynler “bugünlük açalım” gibi istisnalar tanıdığında süreç zorlaşabilir. Bu nedenle sınır net bir şekilde konmalı; ancak çocuk zorlandığında duygusu görülmeli ve “Biliyorum, ekran olmadan yemek zor geliyor ama birlikte alışacağız” gibi sakinleştirici ifadelerle desteklenmelidir.
Zamanla çocuk, yemek saatini ekranla değil aileyle geçirilen bir an olarak deneyimlemeye başlar ve bu da hem sağlıklı beslenme alışkanlıklarını hem de ebeveyn–çocuk etkileşimini güçlendirir.
