Ernst Ingmar Bergman-27

10.06.2022
A+
A-

Bergman’ın iz sürücülerinden Haneke, konformize yaşantının aslında sekterlikle beslendiğinin altını selefi gibi çizen bir isimdir.

1989 yılında çektiği Dersiebente Kontinent, Haneke’nin ilk sinema filmi olması dışında, Bergman’ın arkeolojisine giriştiği sorunların alanını genişleteceğinin müjdesini vermesi bağlamında da önemli bir yerde durmaktadır.

Huzurlu bir hayatı yaşadığı izlenimini uyandıran Schober ailesinin rutininin altüst ve tersyüz edilmesine odaklanan bu çalışma, ailenin rutin ve dolayısıyla konformize düzeneğin kuklası olmaktan kurtulamadığını hikâye etmesiyle, Bergman’ınAus dem leben der Marionetten’inden etkilendiğini ima etmiştir.

Fromm ve Adorno özelinde Frankfurt Okulu’nun Haneke’ye Bergman kadar ilham verdiğini gözler önüne seren Der siebente Kontinent sadece Kent Üçlemesi’nin ilk filmi değildir. Önceden bağlantı kurulan La Pianiste dâhil olmak üzere Haneke’nin filmografisinin bu çalışmadan doğduğunu vurgulamak mümkündür.

Benzeri durum Bergman’ın Persona’sı için de geçerlidir. Persona, sadece Bergman’ın daha sonra yönettiği sinema filmlerinin değil, Haneke, Lynch, Allen gibi Bergman’la hayranlığın ötesinde durarak bağ kuran isimlerin de mihmandarıdır.

Söz Frankurt Okulu’ndan açılmışken bir ayrıntı es geçilmemelidir: Bu okuldan yetişmekle birlikte, 90’lı yıllardan itibaren kapitalist hatta neoliberal düzeneğe şapka çıkararak takipçilerinin dudaklarını uçuklatan Jürgen Habermas’ın Public Spahere (Kamusal Alan) kavramı Haneke’yi de rahatsız ettiği için, Avrupa merkezciliğin sadece zarar biriktirdiğine inanan yönetmen, zararda kâr görmeye çalışan Habermas’ın  olabildiğince uzağında durmuştur.

Bergman iki sene sonra, onunla  Persona gibi özdeşleşen Fannyoch Alexander (Fanny ve Alexander)ı yönetmek için kamera arkasına geçmiştir.

Yönetmenin yere göğe koyulmamasını sağlayan bu sinema filminin analizine geçmeden önce, onun haberini yıllar öncesinden veren iki çalışması için parantez açılmalıdır.

1950’de çektiği Till Gladje (Neşeye) sözü edilen çalışmaların ilkidir ve İsveçOrkestrası’nda enstrüman seslendiren karı kocanın hayatına odaklanmıştır.

Bu iki enstrümanistin ilişkisi egonun devreye girmesiyle çelişki biriktirmeye başlamış, çelişkiden kurtulmak isteyen çift de çareyi yolları ayırmakta bulmuştur.

Evliliğin sorunun kendisi olduğunu, bu yüzden de sorunlu evlilik aramak gerekmediğini, sinema yönetmenliğinin ilk yıllarında izleyicisiyle paylaşan Bergman, 1953’e kayıtlı ikinci çalışması  Gycklarnas Afton (Gezgincilerin Gecesi)’da bir sirk sahibinin sevgilisiyle rutinin dışına çıkmak için nasıl uğraş verdiklerini anlatmıştır.

Bergman’ın Fannyoch Alexander’dan önce çektiği, konformize hayatın kuklası olmaya itiraz edildiği sinema filmine giden yolu gösteren Gycklarnas Afton, İnsan hayal ettiği müddetçe yaşarcümlesini tozlu rafa kaldırmış ve ondan daha işlevsel bir cümleyi izleyicisine ona hayat dersi diskuru çekmeden kurdurmuştur: İnsan hayalin kendisi olduğu müddetçe hakikati de sahiplenir; ancak böyle yaşanan hayat anlamını artırır.

İsveç’in güney doğusundaki Uppsala’da Aikâmet eden büyük bir aile ve onun iki üyesini izleyicisiyle tanıştıran Fannyoch Alexander da hayal ve hakikatin kendisi olmak için verilen mücadeleye yoğunlaşmıştır.

YORUMLAR

Henüz yorum yapılmamış. İlk yorumu yukarıdaki form aracılığıyla siz yapabilirsiniz.