Takkeci İbrahim Efendi

22.05.2022
A+
A-

Oysaki birçok Müslüman bilim adamı dünya da çığır açan buluşlar ve icatlar yapmışlardır. Örneğin sıfırı ilk kullanan âlim Harezmî gibi. Ya da dünyanın döndüğünü keşfeden ilk âlim Biruni veya Yer çekimini ilk bulan âlim Razi. Atomun parçalanabileceğim ilk bulan âlim Cabir bin Hayân ya da ilk dünya haritasını çizen âlimMürsiyeli İbrahim gibi.

Kendi değerlerimiz pek bilmiyoruz aslında. Pek çok değerlerimiz ile anlatılanları bilmediğimiz gibi. Kıssalar bazen yaşanılanları da anlatır. Hatta o kıssalar yaşanılanlar bizler tarafından değer görmez ama başkaları bu hikâyeleri alıp allayıp pullayıp bize beğendirirler.

Bu hikâyelerden biri de simyacıdır. Simyacı kitabını ve hikâyesini bilmeyen yoktur. Simyacı, İspanya’dan kalkıp Mısır piramitlerinin eteklerinde hazinesini aramaya giden Endülüslü çoban Santiago’nun masalsı yaşamının felsefi öyküsüdür. Hayattaki mutluluğumuz bazen bize uzak gibi görünse de çok yakınımızda olabilir. Bunu geç de olsa anlamak bize hayatın tadına varmamızı sağlayacaktır.

Simyacı, Brezilyalı yazar PauloCoelho tarafından kaleme alınan ve ilk baskısını 1988 yılında yapan bir romandır. Mevlânâ’nın ünlü Mesnevisinde yer alan bir küçük öyküden yola çıkarak yazılan bu roman, okurlar için bir “klasik” yapıt haline gelmiştir.

Peki, aslında bu hikâyenin orijinalinin ve yaşanmış olanının bizde olduğunu söylesem ne dersiniz?En iyisi ben size, birçoğunuzun bilmediği ve yaşandığı ortaya çıkan eserle sabit hikâyeyi aktarayım.

1500’lü yıllarda, İstanbul’da Topkapı surlarının dibinde küçük bir kulübede fakir bir takkeci yaşarmış. Geçimini Namaz takkeleri örüp, bunları satarak temin edermiş. İbrahim Efendi, iyi kalpli, hoş sohbet ve alın teri ile geçimini sağlayan fakir olmasına rağmen, gönlü zengin, takva sahibi bir zatmış. En büyük arzusu ise bir cami yaptırmakmış. Onun bu isteğini bilen arkadaşları bazen ona; “İbrahim Efendi, neyle yaptıracaksın camiyi? Ekmeğini zor kazanıyorsun” diyerek takılırlarmış.

Fakat bütün bu şakalar, takılmalar Takkeci İbrahim Efendi’nin hiçbir zaman ümidini yitirmesine neden olmazmış. “Allah’ım benim bir cami yaptırmamı nasip eyle” diye dua edermiş.

Bu duygularla yattığı bir gün İbrahim Efendi, rüyasında aksakallı mübarek bir zat görmüş. Bu kişi İbrahim Efendi’ye;”Rızkın iki salkım üzümdedir, İki salkım üzümse Bağdat diyarındadır. Oyalanma var git Bağdat’a. Nasibini al, dön gel buraya!” demiş.

Takkeci İbrahim, gördüğü rüyanın etkisiyle heyecanla uyanmış. Kan ter içinde kalan İbrahim Efendi, “Hayırdır inşallah!” diyerek, sağ tarafına dönmüş. Gördüğü rüyayı düşünmüş. Fakat rüyasına bir mana verememiş. Ertesi gün sabah namazından önce yine aynı rüyayı, açık seçik bir şekilde görmüş. “Hayırdır inşallah!” demiş.

Günlerce “Acaba Bağdat’a gitsem mi?” diye kafa patlatmış. Ancak tereddütte kalmış, tam karar verememiş. Üçüncü defa da aynı rüyayı görünce İbrahim Efendi, “Herhâlde bize yol göründü” diyerek, kimseye bir şey söylemeden, heybesine azığını koymuş ve yollara düşmüş. Bağdat’a giden kervanlardan birine katılmış. Günlerce yol alan İbrahim Efendi, sonunda Bağdat’a varmış. Yorgun argın kendini bir handan içeri zor atmış. Masaya oturup, azığındaki son kuru ekmeğini yemeye başlamış.

Onun yavan ekmek yediğini gören hancı haline acımış. Hemen kapının önündeki asmadan iki salkım üzüm kopartarak, İbrahim Efendi’ye “Buyur katık et. Afiyetle ye.” diye uzatıvermiş. İbrahim Efendi üzümlerini yemiş ve “Ya Allah!” diyerek yerinden bir çırpıda kalkmış.

Hancı şaşkın şaşkın İbrahim Efendi’nin kolundan tutmuş, “Az biraz otur hele… Bu telaşın nedendir? Nereden gelir, nereye gidersin?” diye sormuş.

İbrahim Efendi de İstanbul’dan Bağdat’a geldiğini söylemiş ve rüyasını Hancı’ya anlatmaya başlamış: “Rüyamda bir zat bana; ‘Rızkın iki salkım üzümdedir. Sen var Bağdat’a git’ dedi. Ben de geldim, rızkımı yedim. Şimdi de geldiğim yere, İstanbul’a dönüyorum” der. Bunu üzerine Hancı da; “A be adam… Rüyada görülen iki salkım üzüm için İstanbul’dan Bağdat’a mı gelinir? Bana rüyamda bir zat; ‘İstanbul Topkapı’da Takkeci İbrahim Efendi adında biri var. Onun kulübesinin ocağının altında gömülü iki küp altın var. Git onları al!’ dedi. Ben de, ‘İki küp altın için İstanbul’a mı gidilir?’ dedim geçiştirdim. Sen ise iki salkım üzüm için İstanbul’dan Bağdat’a geliyorsun” der.

İbrahim Efendi mesajı almıştır. Hiç vakit geçirmeden Badattan İstanbul’a döner. Hemen evindeki ocağın altını kazar. İki küp altını bulur. İki rekât şükür namazı kıldıktan sonra, bugün Topkapı’daki Takkeci İbrahim Ağa namı ile bilinen camiyi yaptırır.

Böylece Takkeci İbrahim Efendi’nin duası gerçek olmuştur. Aynı simyacıdaki İspanya’dan kalkıp Mısır piramitlerinin eteklerinde hazinesini aramaya giden Endülüslü çoban Santiago’nun hazineyi bulması gibi.

 Değerlerimizi bilmemiz adına önemli bir hikâye…

YORUMLAR

Henüz yorum yapılmamış. İlk yorumu yukarıdaki form aracılığıyla siz yapabilirsiniz.