Thomas Mann -24

13.06.2022
A+
A-

Gemi mühendisliğine, ailesinin zoruyla okuduğu hukuk fakültesini bitirip avukat olduktan sonra yoğunlaşan HansCastrop adını verdiği karaktere yine bir tıp doktoru eşlik etmiştir.

Der Zauberberg’in içeriğine geçmeden önce kitabına Aytaç’ın Türkçesiyle bir Öndeyiş ekleyen Mann’ın izini takip ederek, bu eseri kaleme alma gerekçesi üzerinde durmak gerekir.

Mann, anlattığı hikâyenin çok öncelere dayandığını ifade etse de, okur, kronolojik bir metin okumadığını görmekte gecikmemiştir. Zaten, zaman kavramını çağdaşı HenriBergson’dan etkilenerek konumlandıran Mann da, söz konusu ifadeyi okurun gaflete düşmemesi için ete kemiğe büründürmüştür. Romanın henüz ilk bölümünde geçmiş gelecekle, gelecek de geçmişle iç içe geçmiş, okur helezonik bir atmosferle buluşturulmuştur.

Bu atmosferi sadık okuru yadırgamayacak ve üsluba konu kadar kıymet veren yazarının cümlelerinin keyfini çıkaracaktır.

Söz Bergson’dan açılmışken, zaman kavramından Mann dışında, modernizmi tartışmaya açan kalemlerin de etkilendiği es geçilmemelidir.

Mann’ın olmazsa olmazlarından ironi, bu eserde zamanın statikliğe esir olmasını engellemiştir. Diğer eserlerinde arada istifade edilen ironi, bu eserde ana karakterden farksızdır.

Mann, geçmişi masalsı söylemle anlatmıştır ama dillendiklerinin masal olmadığının bilincindedir ve okurunu da bilinçlendirmeyi ihmal etmemiştir.

Goethe, bu eserde de Mann’ın yanındadır ama Schopenhauer’la Nietzsche ilk sayfalarda geri plandadırlar.

Descartes’ıHegel ve Kant’a bağlayan zincir, diğer eserlerinde olduğu gibi bir anda varlığını hissettirmemiştir. Bir anda varlık hissettirme fiilinin bu eserde esamisi okunmamıştır.

Analize tâbi tutulmaya çalışılan bir önceki eserinde, ilk sayfalarında okuru marazi bir ortama davet eden Mann, bu romanında yine bir hastalığı, zatürreyi merkeze oturtmuştur. Zatürre, gemi mühendisiyle tıp doktorunun karşılaşmalarını ve diyaloglarını derinleştirmelerini sağlamıştır.

Mann, sanıldığı gibi, Avrupa değil, dünya romanı kaleme almıştır. Bunu da sadece Avrupa’yı ilgilendirmeyen mevzu ve meseleleri gündeme getirerek belgelemiştir.

İlerleyen bölümlerde analize tâbi tutulmaya çalışılacak TransposedHeads (Değişen Kafalar)’de Hindistan’a,  kültürel sömürgecilikten payına düşeni almayarak direksiyon kıran; Joseph Der Ernahrer (Yusuf ve Kardeşleri)’de Mısır ve Ön Asya’da konaklayan Mann’ı ısrarla Avrupa Romancısı olarak tanıtan, onu tam anlamıyla tanıyamamıştır.

Karakterleriyle mesafeli ilişkiler tesis eden Mann, bu eserinde de arayı kapatma gereği duymamıştır.

Böyle bir yolda ilerlemesinin arkasında, onları birey olarak görmesi vardır. ErnstIngmarBergman’ın Mann’ı önemseme vesilelerinden biri de budur. O da sinema filmlerinde karakterlerini birey olma, olmayı arzulama ve olamama bağlamlarında konumlandırmış, bu fiilleri, onlarla senli benli olmayarak pratiğe dökmüştür.

Kültürel sömürgeciliğe Mann, TransposedHeads’den önce bu eserinde de, gemi mühendisi karakterinin, Asya ve Afrika’ya açıldığının altını çizerek yüklenmiştir.

YORUMLAR

Henüz yorum yapılmamış. İlk yorumu yukarıdaki form aracılığıyla siz yapabilirsiniz.