Tahtsız hükümdarlar / İktidarsız iktidarlar

09.07.2025
A+
A-

Modern çağın en sinsi şiddeti

Efendi ya da hanımefendi görünenlerin arkasında karanlık varsa, orası artık kutsal değil suç mahallidir.

Bu bir zekâ yürüyüşü. Kendinizi varlığınızın en dik, en berrak, en zarif noktasına yerleştirip yukarıdan baktığınızda, bazı gerçekler fazlasıyla çiğ, fazlasıyla çıplak görünür. Yüksekten bakmak kibir değildir; kirin daha net seçilmesidir.

İhtişam Sanrısı ve Sosyal Çürümenin Görünmez Aktörleri

Geçtiğimiz hafta, sahnenin merkezine bedenini, dramını ve hatta ahlaki kalıntılarını süsleyip sunarak çıkan teşhircileri ve onların ucuz alıcılarıyla alkış tutanlarını konuşmuştuk. O sahnede görünürlük değer sanılıyordu. Alkışın sesi, utancın sessizliğini bastırıyordu.

Ama alkışlar dindiğinde, oyun bitmedi. Teşhirciyi tanımak kolaydır: sesi yüksektir, arzusu aşikâr, kir pas içinde bile parlamak ister.

Asıl tehlike, ışığa değil perdeye tutunanlardır. Kravatlı, şık, kusursuz diksiyonlu, müspet rozetli…

Modern çağın en sinsi şiddeti artık teşhirde değil; stratejik görünmezlikte. Asıl tehlike, kimliğini vitrine değil, gölgede saklayanlardadır. Kravatlı, diksiyonu pırıl pırıl, üslubu incelikli… ama ruhu içten çürümüşlerde.

Bağırmaz, tartışmaz, hakaret etmez. Çünkü onlara göre en büyük ceza: seni görmemektir. Sana bakmaz, mesajını cevapsız bırakır, cümleni yarım bırakır. Ve sen, ortada bir hakaret bile yokken, kendinden şüphe etmeye başlarsın.

Bu pasif sessizlik, bir nezaket değil; aktif bir cezalandırmadır. Psikolojik silah gibi işler. En korkuncu da budur: suçun iz bırakmayan hâli.

Ve orada hiç görünmeden hükmeden kadın ya da erkek bir figür yaşar:

Mutlak Efendi ya da Hanımefendi.

Bu tip, sosyal medyada kendini teşhir etmez. Paylaşmaz, bağırmaz, dikkat çekmez. Ama dikkatle avlar.

Zamanın görünmez yakıtı olan dijital alanları aktif paylaşımcı olarak değil, aktif avcı olarak kullanır.

Dışarıdan “temiz”, “nezihtir” hatta “hanımefendi” ya da “efendi” diye anılır. Ama o sırada bulunduğu her ortamda gizli ilişki ağları kurmakla, herkesin zaafını toplamakla, sonra o zaafları birbirine karşı kullanmakla meşguldür.

Sadakat bilmez.

Sınır tanımaz.

Ahlakı, işine geldiği yerde estetik bir vitrin süsüdür.

Bugün yanındadır, yarın aleyhinde.

Bugün yediği haltı ertesi gün unutur.

Dün “çok iyi insan” dediği birini, bugün “psikolojik sorunlu” diye anlatır.

Kimi nerede kullanacağını bilir, herkesin konumunu kendi gündemine göre belirler.

Ve işin ironisi şudur:

Tüm bu manipülatif yapının ortasında hâlâ “iyi insan” olarak tanınır.

Çünkü herkese başka bir yüz gösterir, her yerde başka bir senaryo anlatır.

Bu yapı, narsisistik sızıntılarla borderline kaotik yapının iç içe geçtiği bir modeldir:

Bilişsel tutarsızlık: Aynı konuda birden fazla “gerçek” üretir; çünkü tutarlılıktan çok kontrol peşindedir.

Projeksiyon: Kendi kötücüllüğünü karşısındakine yansıtır, sonra da “ben değil o” diyerek rol değiştirir.

İlişkisel vampirizm: Her ilişkiden bir parça koparır, sonra o parçaları birbirine çarptırarak alan yaratır.

Yücelten–yok eden döngü: Önce büyütür, sonra yerle bir eder. Böylece hep merkezde kalır.

Bu bireyler, kurumlarda, arkadaş gruplarında, kolektif yapılarda ve sosyal çevrelerde gizli bir çürümenin taşıyıcısıdır.

Birbirini seven insanların arasına kuşku salar, çalışkan insanların emeğine çamur atar, kararlı insanların etrafına pasif direniş örer.

Yalnızca kendi çarpık düzeni içinde kontrol sağlayabildiği alanlarda var olabilir.

Ve çoğu zaman, kimse onun nedenli yıkıcı olduğunu fark etmez.

Çünkü bağırmaz, ama yönlendirir.

Suçlamaz, ama şüphe salar.

Yıkmaz, ama sarsar. Daima sinsidir, gizlidir. Eş zamanlı sağı sola yukarıyı aşağıya aşağıyı yukarıya önü arkaya satar. Efendi ya da hanımefendi maskeli bu sapkınların ortak anatomisi bellidir. Sahnedeki imaj kusursuz diksiyon, seçkin zevkler, damlalıkla sunulan “şefkat” ve her cümlenin üstüne serpilen ahlâk nutuklarıdır. Perde arkasında ise eleştiriyi susturmak, bağımlılık yaratmak, suçu makyajlamak ve seçici sessizlikle güç dengesini ele geçirmek yatar. Psikolojik olarak, altı delik bir kovadırlar. Görkemli vitrinlerinin ardında kronik bir narsistik kırılganlık gezdirirler: Onayla şişer, eleştiriyle patlarlar. Makyavelist zihinleri duygusal gazla değil stratejiyle çalışır; samimi görünürken hesap yaparlar. Bağlanma bozukluğu taşırlar: Yakınlıkta boğulur, uzakta yiyip bitirirler. Cinsellik onlar için temas değil tahakkümdür; hiperseksüel dürtüleriyle güç toplamaya çalışırlar, fakat her yeni hikâye eski çürümenin üstüne yamalanır. Ve en zavallı hamleleri şudur: Seni “fazla” gösterip kendi eksikliklerini görünmez kılmak; oysa eksik olan tek şey içlerindeki tutarlı karakterdir.

Bu sisli iktidarı sürdüren tek kişi fail değildir; çevresindeki suskun kalabalık da suçun ortağıdır. Kimi “o asla kimseyi incitmez” diyerek kalkan olur, kimi “aslında çok iyi biridir” diye zemin yumuşatır; kimiyse mağdur olduğunu unutur, sırasını başkasına devreder. Sessizlik burada susmak değil, sistemi yağlamak demektir.

Bu döngüyü yıkmak için gürültüye ihtiyacınız yoktur; gürültü onların perdesidir. En sarsıcı cevap, üstten ama kusursuz bir sükûttur. Mesafenizi giysi gibi omzunuza atın; açıklama yalnız onurluya yapılır. Bakışınızı berrak tutun—sahte efendiler ve sahte hanımefendiler en çok ciddiye alınmamaktan korkar.

Bir de ifşa olmaktan ki suç üstü dahi yapsanız asla yılmaz, sonsuza kadar inkar metodu uygularlar.

Kaba sapığı toplum iter; kibar sapığı ya da hanımefendi sapkını “nezaket” kalkanı korur bu yüzden en tehlikelisidir.

Bu sebeplerle “tahtsız bir iktidar”dır.

Ne resmî gücü vardır, ne açık düşmanlığı.

Ama herkesin enerjisini, sevgisini, emeğini kullanarak bir güç illüzyonu kurar.

Ve bu illüzyon, en çok onun kendisini kandırır.

Çünkü aslında hiçbir yere yükselemez.

Yükseldiğini sanır.

Ama sadece herkesin suskunluğu sayesinde ayaktadır.

Alkışlayanı söveni kadar çoktur belki ama itiraz eden de çıkmaz.

Ve o sessizliğin ortasında kendini büyüttükçe büyütür.

Ta ki bir gün biri konuşana kadar.

Ta ki biri sahneyi işaret edene kadar.

Ta ki biri…

Ve o zaman görürüz:

O gösterişli kisvenin ardında, yalnızca ihtişam sanrısıyla ayakta durmaya çalışan bir boşluk vardır.

Çünkü bazıları yükseldiğini sanırken, sadece herkesin omzuna basıyordur.

Ve herkes sırtını çektiğinde, düşüş kaçınılmaz olur.

YORUMLAR

  1. rana seyhan dedi ki:

    harika bir yazı kaleminize sağlık💫

  2. Hasan Güney E dedi ki:

    Hedonizmin muhafazakarlığa intisap etmiş ya da muhafaza edenlerin ne şiş yansın ne kebap iktidarında ki hali pür melali dedim, o (he-she) kişiyi anlatımda görürken..
    Kalemine sağlık..