Bir zaman yolculuğu ‘Aktopraklık’

YASEMİN ÖZKEREM / RÖPORTAJ
İstanbul Üniversitesi Edebiyat Fakültesi Tarihöncesi Arkeolojisi Anabilim Dalı Başkanı Prof. Dr. Necmi Karul ile Aktopraklık Höyük’ün 8500 yıllık tarihini konuştuk. Kent Bursa Gazetesi’nin sorularını cevaplayan Karul, Aktopraklık kazı alanının Avrupa’nın en büyük Açıkhava Müzelerinden birisi olduğuyla ilgili bilgi verirken, arkeolojik kazılar sonucunda ortaya çıkarılan köy kalıntılarının ve o dönemde kullanılan eşyaların aslına uygun şekilde yapılan canlandırmalar ile beraber sergilendiğini ifade etti.
Sizi önce tanıyabilir miyiz?
Ben Necmi Karul, İstanbul Üniversitesi Tarih Öncesi Arkeoloji Anabilim dalında bölüm başkanıyım. 2004-2020 yılları arasında Bursa Aktopraklık Kazılarının başkanlığı yaptım ve 2020 yılından bu yana da buradaki araştırmaları yürütüyorum. Kazımızın odak noktası burada. Şimdi Göbeklitepe ve Karahantepe kazılarının başkanıyım. Taş Tepeler Projesi’nin de koordinatörlüğünü yürütüyorum.
Aktopraklık Kazı Alanı’nın hikâyesi nedir? İlk olarak ne zaman ve nasıl keşfedildi?
İçinde bulunduğumuz alan organize sanayi alanı sınırları içerisinde bulunmakta. 2000’li yılların başında sanayi bölgesinin sınırlarının genişletilmesi sırasında burada arkeolojik kalıntıların tespit edilmesi üzerine kurtarma kazıları Bursa Müzesi Müdürlüğü tarafından gerçekleştirildi. Bu kazılar esnasında tespit edilen arkeolojik dolgular incelendiğinde oldukça nitelikli ve bilimsel arkeolojik kazı yapılmasını gerektirecek özellikte olduğu anlaşıldı. Burada ilk kazılara 2004 yılında başladı. Burada gerçekleştirdiğimiz arkeolojik kazılar esnasında Aktopraklık Kültür Sektörü Yönetimi Planı oluşturuldu ve alanın bir açık hava müzesi olarak düzenlenmesine başlandı. Burası Avrupa’nın en büyük ve kapsamlı Açıkhava Müzelerinden birisi olup, kazılar esnasında ortaya çıkarılan kalıntılar günümüzde yapılan bire bir canlandırma ve eşyalar ile birlikte bir bütün oluşturulacak şekilde sergilenmektedir.
8500 YILLIK TARİH
Aktopraklık nedir ve hangi dönemi yansıtıyor?
Burada tespit ettiğimiz en erken kalıntılar MÖ 6400’lü yıllara tarihlenen basit kulübelerden oluşan bir yerleşim dokusu yansıtmaktadır. Bu dönemde burada beslenmede tahılın tarıma alındığı ve yoğun avcılığın yapıldığı toplulukların yaşadığını söyleyebiliriz. Burada yaşayanların geçimlerini sağlamada çevrede doğal olarak bulunan bitkileri de kullandıklarını, bir başka deyişle toplayıcılık yaptıklarını, başta geyik olmak üzere evcilleştirilmemiş hayvanları avladıklarını ve Ulubat Gölü gibi su kaynaklarından yararlandıklarını da bu bilgilere ekleyebiliriz. Bu topluluğun bir diğer özelliği ölülerini kulübelerin tabanlarının altına gömmeleri.
Bunu izleyen dönemde MÖ 5800’lere tarihlenen yerleşimde yaklaşık 120 metre çapında bir hendekle çevrelenmiş bir alanın içerisinde kerpiçten inşa edilmiş dörtgen planlı yapılar karşımıza çıkar. Yapılar birbirine bitişik düzende ve hendeğe paralel şekilde yerleştirilmiştir. Bu yapıların her birinin iç donatıları birbirinin aynısı. Yani standardize edilmiş diyebileceğimiz şekilde konut içi mekan bölümlemeleri ve kullanım alanları oluşturulmuş. Her bir konutun içerisinde aynı zamanda depolama alanları bulunur. Yerleşimde konutlar dışında avlular, fırınlar ve sundurmalar gibi işlevlendirilmiş başka alanlar olduğu da görülür. Sözünü ettiğimiz dönemde yerleşimin merkezinde yine bir çember oluşturan kerpiç yapılan görülmektedir. Bu kısımda yapılan kazılarda kurbanlıklar ve insan gömüleri oldukça dikkat çekicidir. Yerleşik yaşan biçiminin, evcilleştirilmiş hayvanlar ve tarıma alınmış bitkilerin Yakındoğu’dan Anadolu içlerine ve oradan da Trakya ve Balkanlara yayılımı açısından Aktopraklık önemli yerleşimlerden birisi olarak karşımıza çıkıyor.
Aktopraklık bugün şu anki toplumlar için neden önemli?
Arkeolojik açıdan önemli olduğu kadar yerleşik üretici yaşam açısından da bugün bütün dünyada hâkimolan toplumsal yaşamın başlangıcını da ifade ediyor. Dolayısıyla herkesin ortak geçmişindeki parçayı ifade ediyor. Bu yönüyle düşündüğümüzde yakın zaman içinde kadim bir kent olan Bursa’da Aktopraklık bölgenin geçmişini 8500 yıl öncesini taşıyan, ayrıca Bursa’da kazısı gerçekleştirilmiş olan Aktopraklık ile hemen hemen çağdaş olan Menteşe, Ilıpınar, Barcın gibi yerleşimlerle birlikte düşünüldüğünde Kuzeybatı Anadolu’nun geçmişini aydınlatmada önemli bir yere sahip bir noktada.
RADYO KARBON TARİHLEME
Buluntuların yaşı nasıl belirleniyor? Hangi tarihleme yöntemlerini kullanıyorlar?
En yaygın olanı ve herkesin de kullandığı Radyo Karbon Tarihleme yöntemidir. Bütün organik malzemelerin içerisinde belirli miktarlarda karbon bulunur. Bu karbon organizmanın yaşamı sona erdiğinde yaklaşık 5730 yılsonunda maddenin içerisindeki karbon oranı yarı yarıya düşer. Orada maddenin içerisindeki mevcut karbon ölçerseniz, olması gereken karbonla geriye kalan karbon miktarını karşılaştırdığınız zaman kaç yıl öncesinde yaşamın sona erdiğini tespit edebilirsiniz. Arkeologların en sık kullandığı yöntem budur. Radyo karbon günümüzden 50 bin yıl öncesine kadar tarihlemeye yarayan bir yöntemdir.
ZAMAN TÜNELİ VE ATÖLYELER
Kazı alanı içerisindeki atölye ve kazılardan çıkarılanlar hakkında bilgi verir misiniz?
Karşınızda gördüğünüz bu alan tarihteki en eski yerleşim yerinin canlandırmasıdır. Orada altı tane kulübemiz var. Hemen kazı alanı da onun yanında. Bu alandaki arkeolojik kazı tamamlandı. Ve o kazıdan elde edilen kalıntılardan yola çıkarak, maketlerini inşa ettik.
Dere bizim için metaforik bir anlam taşıyor. Burada zaman tutuluyor. Yani bu dereden geçerek, 6000 ile 6400’lü yıllardan geçiyorsunuz. Bu alanlarda insanlar müzeyi ziyaret ediyor zaman tüneli dediğimiz yerlerden geçip bir tarihi tur atmış oluyor. Yürüyüş yolları çocuk arabalarıyla rahatça gezilebilecek, hızlı yürüyüşler yapılabilecek alanlar yarattık. Aynı zamanda mola yaparak tekrar aşağıya doğru inebilme imkânı sunduk. Aslında bu alanın gezerken eğitici ve öğretici tarafı da var.
Bunun yanı sıra bu köylerdeki evleri belgeledik. Rölövelerini çıkardık. O evlerin içerisinde yaşayanların hikâyelerini dinledik. Yaşanmışlıklarını kayıt altına aldık. Bize bu evleri hediye eden köylüleri de dahil edebileceğimiz bir projemiz var. Bir kooperatif oluşturarak sertifikalı organik ürünleri üretmelerini organize edip ürünlerini burada satabilecekleri bir sistem oluşturmak istiyoruz.
Aktopraklık’a geldiğinizde farklı dönemlere şahitlik eden binalarda bir zaman yolculuğu yapılabilecek bir alan var. Bu yönleriyle düşünüldüğünde Türkiye’de örnek olarak tek. Ayrıca burada gerçekleştirilen pek çok atölyede öğrenciler, gençler ve tüm Bursalılar güzel deneyimler ediniyorlar. Bu atölyelerde yüzyıllar önce kullanılan teknolojiler hakkında bilgi sahibi olarak, çömlek, taş alet yapmak gibi deneyimlere erişebiliyorlar. Bu bakımdan da bakıldığında Türkiye’de bir ilki oluşturuyor.
“TÜRKİYE’NİN ARKEOLOJİYLE İLGİLİ EN BÜYÜK SORUNU DEFİNECİLİKTİR…”
Kazı sırasında karşılaştığınız en büyük zorluk ne oldu?
Genel olarak bir cevap vermek gerekirse kış koşullarında kazı yaparsanız alana zarar verirsiniz. Kazı yapan kişiler genelde öğrenci, uzman ve akademisyen oldukları için kış aylarında okulda olmak zorundalar. Bir de yaz aylarının getirdiği bazı sorunlar vardır. Başta tabii ki sıcak en önemli sorundur. Kazı yaptığınız yere göre ulaşım gibi ya da alt yapı soruları gibi sıkıntılarla karşılaşabilirsiniz. Ama arkeologların en çok karşılaştığı sorun tabii ki bütçedir. Bütçe sorunu olmayan kazılar da vardır, olan kazılar da vardır. Türkiye’nin arkeolojiyle ilgili en büyük sorunu ise defineciliktir. Tahribatın oluşmasında en önemli başrolü oynayan defineciler ve tabii ki daha sonra kentlerin büyümesidir. Büyük sanayi yatırımlarının ve baraj gibi yapıların altında arkeolojik alanların kalması da en önemli sorunlardan biridir.