Sadakatin kime?

22.08.2025
A+
A-

Sadakatin orda öylece kalmak olduğunu biliyorsunuz değil mi? Mantığınız böyle söylüyor. Kalmak beklemek katlanmak. Tüm bunların içindeki zorlu süreçlerle kimse ilgilenmiyor. Hatta toplum ahlaki bir yükümlülük gibi dikte edip üzerimize çörekleniyor.

Oysa gitmek sezgiseldir! Ve bazen buda bir sadakat biçimidir. Bir gün bir an birden bir şey olur. Kalma süren ne kadar uzarsa uzasın, ne kadar ızdırap acı ve sancılı bir süreç olursa olsun, zihnîn ne kadar aklarsa aklasın hikâyenin bittiğini ki bu genelde bir aydınlanmanın dışardan bakmanın, bir yüzleşmenin, aynalamanın, gerçeğe vakıf olmanın sonucudur sezgin seni usulca dürter. Hissî kavl-i vuku onu destekler. Gitmenin gerekliliğini içinden bilirsin ve İnanç güven hikâye her neyse bir anda biter.

Kelime anlamı basit bir yol tarifi gibi olsa da bir mekandan ayrılmaktan geride bıraktıklarından ziyade bir halin değişimidir gitmek. Bu, bu zaman insanının hicretidir. Bir şehir bir mekân bir insandan çok kendi içindeki bir gölgeyi terketmektir. Gitmek, haritalarda gösterilmeyen ama kalpte iz bırakan bir istikamettir. Yanlış, anlamsız, riyakar, kanırtan insan ve mekanlardan konfor alanlarından uzaklaşmaktır. Düzeltmeye çalışmayı, hakkı haykırmayı bırakmaktır bazen. Nankörlükten, vefasızlıktan, hayırsız bağlardan arınmaktır. Bazen de bir şehirden değil, sadece bir alışkanlıktan göçersin; kötüyü iyiye çevirmek, susmayı söylemeye dönüştürmek, kendi karanlığının içinden aydınlığa yöneltmek için…

Kendi sesini kısmadan, kendi hakikatine kulak vermek ya da susturduğun iyi niyetli kendini bertaraf etmek yitirdiğin kendine dönmek, olanı olduğu gibi kabul etmek gerek. Bu da bir inançtan gitmektir mesela.

Bir melodiden eksilen nota gibi; şarkı sürer ama içindeki boşluk uğuldar.

Bir aynanın çatlaması gibi; görüntü hâlâ vardır, ama bütünlük parçalanmıştır.

Bir saatten düşen akrep gibidir; zaman akar ama yönünü kaybeder.

Bir şiirin kopmuş mısrası gibidir; anlam sürer ama ritim sakatlanır.

Bir kıyıya vuran dalganın geri çekilişi gibidir; iz bırakır ama uzaklaşmıştır.

Bir yıldızın sönmesi gibidir; gökyüzü hâlâ parlar ama karanlık daha belirginleşir.

Kimi zaman ani bir fırtına gibi boşluğu bir anda getirir; kimi zaman ince ince sızarak, peyderpey yerleşir hayatın içine. Ama ne şekilde olursa olsun, gidenin bıraktığı boşluk hep belirgindir. Sofradaki eksik sandalyede, cümlenin sonunda yarım kalan hecede, gündelik hayatın ortasında ansızın çöken sessizlikte…

Ayrılık, insanın kalbine atılan en keskin imzadır. Ki bazen bu sevdiklerinle, sevdiğin yerlerinde uzağına düşmek. Bir saçın iki yana ayrılması gibi: aynı kökten doğup aynı başa ait olsalar da artık birbirine değmez teller. Kalan da giden de aynı gövdenin farklı uçlarına savrulur. Ve o noktada, gitmeler sadece bireysel bir ayrılık değil, toplumsal bir metafor hâline gelir.

Bir şehirden gitmek, bir işten kopmak, bir sevgiden ayrılmak ya da bir ülkeden yola koyulmak…

Her biri aynı matematiğin parçasıdır. Giden kendi yoluna revan olur; kalan ise er veya geç boşluğa…

Gitmenin dinamiğinde seni orada tutan şey çöker. Bir kelimeyse anlamını yitirir, bir bakış tanıdık gelmez yabancılaşır. Sana dönmüş bir sırt büyür içinin duvarlarında. Bu biri olmak zorunda da değil biliyor musun? Toplumsal bir kokuşmuşlukta olası ihtimal gitmelere. Sen hâlâ varsındır ama silüetleşirsin. Ve anlarsın ki sadakat, kendini inkâr etmemekmiş.

Gitmelerin kararı zor olsa da sonrası hüznü yokluğu adaleti ve boşluğuyla kalan çeker ayrılığın yükünü… Giden suçludur öyle bilinir değerlendirilir. Oysa gitmek çoğu kez kalanların rol  biçişidir. Gidişlerin salası çok önceden verilir.

Toplumun hafızası da böyledir. Gitmeye zorlanan insanların hikâyeleri, sessizlikte yankılanan boşluklarla yazılır. Dışarı ayrı içeri ayrı oynanır. Bir kuşak, bir sınıf, bir topluluk gittiğinde; geride kalanların belleği eksiklikle mühürlenir. Gidişin şiddeti, sadece kişisel değil, kolektif bir yaradır.

Ama unutmamak gerekir: Her gidiş, geride kalanı da dönüştürür. Eksilttiği kadar öğretir, acıttığı kadar olgunlaştırır. Gidenin ardından açılan boşluk, kalana kendini yeniden kurma imkânı verir. Gitmek, sadece bir kayıp değil; geride kalan için de bir başlangıçtır.

Ve belki de bu yüzden, ayrılıklar tek taraflı değildir. Bir taraf adımlarını ufka taşırken, öteki taraf yüreğini sınar. Bir taraf geleceğe yönelirken, öteki taraf geçmişle yüzleşir. Ama ikisi de aynı hakikati bilir: Gitmek kaderdir; kalmak imtihan.

Sevgili okuyucu;

Arkasında kırık saatler, eksik cümleler, tamamlanmamış vedalar bırakır giden. Ama gitmeyen hiç kimse kendisini bulamaz. Ve aslında bütün yolculuklar, dönüp dolaşıp insanın kendi kalbine varır.

Belki sana uzak görünecek bu sözler. Belki de senin için yalnızca bir akşamüstünün puslu kelimelerinden ibaret olacak. Ama ben biliyorum: Gitmek bir kayboluş değil, kendi sonsuzluğuna yürüyüştür.

Bu sebeple yine yeniden ve daima diyorum ki; Yola çık, yol açık!

YORUMLAR

Henüz yorum yapılmamış. İlk yorumu yukarıdaki form aracılığıyla siz yapabilirsiniz.