Sınıfın sınırlarını aşan kutsal ruhlara minnetle

26 Kasım 2025 10:00
A+
A-

Öğretmenlik… Yeryüzündeki en güçlü meslek; en kırılgan ruhlara dokunabilme sanatı. Hep derim; bazı insanlar meslek seçmez, bazı meslekler insanı seçer. Öğretmenlik de bunlardan biri, hatta ilki… Bir çocuğun hayatını değiştirebilecek kudrette bir ruh hâli. Bir müfredatı anlatmaktan ya da ona bağlı kalmaktan fazlası; hayatın her şartı ve her gölgesinde üretebilmeyi, direnebilmeyi, yeniden filizlenebilmeyi öğreten bir duruş. Mesleğin ruhunun gücüyle devleşebilme hâli.

Aamir Khan’ın “Yeryüzündeki Yıldızlar” (Taare Zameen Par) filminde gösterdiği gibi, bir öğretmen sadece not vermiyor; görülmeyeni görüyor, anlaşılmayanı anlıyor, geleceğin tohumlarını bugünden ekiyor. Okullar ve öğretmenler, yaşam yolunun ilk bireysel sosyal ortamında; çocuğu rencide etmeden, değersizleştirmeden, aynileşmeden ve aynileştirmeden bir yaklaşım geliştirirken, aynı zamanda sürekli kendini de geliştiren temel rehberlerdir. İşte bu yüzden okul koridorları insanın kaderine dokunur. Biz de o dönem bunun bilinciyle yürüdük.

Bizim hikâyemiz, o küçük dokunuşların ve fark edişlerin içinden doğdu. Sabahın ayazında nefesi buhar buhar tüten öğrencilerin arasından yürürken, küçücük bir elin titrekliğiyle göz göze geldiğimizde saklanan sebepleri sezmek mesleğin en ulvi ve kutsal yönüdür. Biliyorum ki öğretmenlik; bir konuyu öğretmekten çok, bir canın titreyen hâlini görebilmektir. Bilgi vermeden önce merhameti, müfredattan önce insanlığı öncelemek gerekir. Bazen çocukların neşe içinde dağılırken, birinin geri dönüp söylemek için beklediği o minicik cümlelerin, aslında öğretmene duyulan güvenin, sevginin ve aidiyetin sessiz ifadesi olduğunu fark etmek insana çok şey öğretir. Bunlar birer anıdan çok, mesleğin özünü anlamamı sağlayan yaşamın özü. Öğretmenlik, çocuğun kalbinden geçen dünyayı sezebilme sorumluluğudur.

“Öğretmenim… ben büyüyünce sizin gibi olmak istiyorum,” demişti biri. “Neden?” diye sorduğumda “Çünkü siz konuşunca içim ısınıyor.” Evimiz buz gibiyken okuldaki dersleri düşündüğümde bile… Bu cümle, bütün yorgunluğumu alıp götüren bir el gibi oldu. Ve bu defa öğretmenlik, birinin içini ısıtabilme ihtimali oldu. Bu meslek, bir sınıfa girip çıkmanın ötesinde, bir çocuğun gözündeki açlığı, eksikliği, ihtiyacı sezebilme sanatıdır.

MEB çatısı altında görev yaparken, ve yaşamın genelinde sisteme sıkıştırılmış modern hapishane eğitimine inat, derslerin hayatın içinde, doğada ve insanın kalbinde filizlendiğine inandım hep. Hangi çocuk aç gelmiş, hangisinin ruhu eksik, hangisi gözünde dünyayı taşıyan bir sorunla sorumlulukla sınıfa girmiş; müfredattan önce bilmemiz gerektiğini hep savundum. Çünkü bilgiyi ekmek gibi bölüşen, sevgiyi su gibi pay eden, ruhlara iz bırakan o şefkat elleri, bu ruhlara dokunmanın sorumluluğunu içsel olarak alıyor ve dertleniyor.

Bursa’nın merkezine yalnızca bir mahalle uzaklıktaki, öğrencilerin heykel gibi merkezi yerleri bile görmediği, tiyatro bilmediği, kütüphaneye, konsere, camiye, geziye gitmemiş her biri pırlanta çocukların bulunduğu okulda; sınıfları birer derslik olmaktan çıkarıp aydınlanma meclislerine dönüştürmeye çalıştık. Teneffüse çıkmadan, üşenmeden, yorulmadan; öğrenen ve öğreten bir ekip olduk. O yıllarda öğrencilerimin “Anne gibisiniz,” demesi, benim için bir iltifat değil, bir emanet oldu. Hâlâ pek çoğuyla görüşüyoruz.Öğretmenlik aynı zamanda bir hikâye toplayıcılığıdır; anlatmakla bitmeyen binlerce anıdan oluşur. Yaşamını ve anlamını çocuklara adayan herkes bilir ki  her insan, akademik bilgiye ulaşma ve bir yerde eşitlenme potansiyeline sahiptir. Başarı ise, tamamen kaygısız bir ortamda, derinlemesine anlamak ve kavramakla mümkündür. Aksi takdirde, yoğun kaygı rasyonel düşünceyi ve öğrenmeyi kilitler. O zaman da biz, aslında potansiyeli olan öğrencileri başarısız diye etiketleme hatasına düşeriz. İşte bu sebeple, eğitimde her şeyden önce müfredattan değil, insanın özünden başlarız.

Son yıllarda ülkemizde öğretmenlik ağır bir itibarsızlaştırma sürecinden geçti. Ekonomik zorluklar, artan şiddet ve hak ettiği değeri görememek, sabır tespihi merhametten dizili bu insanların omuzlarını ağırlaştırdı. Nice cevher öğretmen, benim gibi o kutsal sınıf kapısından sessizce ayrıldı. Ama meslekten ayrılmak, ruhtan ayrılmak değildir. Öğretmenlik, diğer mesleklerden farklı olarak, bir ön ad, kartvizitten ziyade bir yaşam biçimidir. Kimliğe yazılmasa da kalbe kazınmıştır. Tam da böyle bir dönemde, bize mesleğin hâlâ nefes aldığını hatırlatan bir isim var: Kurtuluş Öğretmen. O, sadece bir beden eğitimi öğretmeni değil; ruhun sınırlarının olmadığını öğreten bir yaşam rehberi. Her dersinde yeni materyaller geliştiren, disiplinli oyunlarla çocuklara ekip ruhu ve cesaret aşılayan; diğer yandan bağlamasıyla türküler söyleyip sanatı sevdiren, özel zamanlarda kelebek fotoğrafçılığı yaparken hobileri geliştiren yeteneklere yönlendiren, kızıyla bisiklete binip Bursa’nın altını üstüne getiren bir ruh. Canım Hocam, bir yaz paraşüt kazası geçirdiğinde bile sönmeyen yaşam enerjisiyle hayatı bir tuvale çevirip taş boyamaya başladı… Onun ne kadar istisnai bir insan olduğunun kanıtları saymakla bitmez. Öğretmek onun için meslek değil, nefes. Bugün verdiği yaşam mücadelesiyle, filizlenmeye korkan her çocuğa ve her yetişkine aslında aynı şeyi söylüyor: “Ruhun yenilmezliği, bedenin sınırlarını aşar.” Kurtuluş Hocam, senin sınıfların birer spor salonu değil; birer cesaret kürsüsüydü. Her neredeysen bizlere eğitimin, öğretimin devam etmekte ve ilham olmaktasın. Bu anlamlı günde, sana minnetle… Cesaretine, emeğine, ruhuna müteşekkirim. Öğretmenler Günün kutlu olsun. Canım Nurşen’im… Öğretmenliğe en çok yakışan şefkat eli. Seninle dost olmak da hayatta verilmiş en güzel hediyelerden biri. Ve merhametle yoğrulmuş asil ruhlu harika kadın, Yasemin Öğretmenim, sen de kabul edilmiş bir anne duasısın. Hayatın tamamına yayılmış öğretilerin ve şefkatin, hâlâ çocuklarımızın hayatına dokunuyor. Saymakla bitiremeyeceğim öğretmen dostlarım; Canım Özlem, Gülşah ve tüm yol arkadaşlarım… Öğretmenler Gününüz kutlu olsun, iyi ki varsınız. Ve bu özel günde tüm öğretmenlerimize kalpten bir teşekkür borçluyuz. Sizler gönlümüzün pusulası, kalbimize ışığı taşıyan irfan denizinin fenerisiniz, sustuklarında bile öğretmeye devam eden o sessiz kahramanlarsınız.

Dinin başöğretmeni Hz. Muhammed’den ve Cumhuriyetimizin Başöğretmeni Mustafa Kemal Atatürk’ten aldığımız ilhamla, geleceğin mimarlarına yön veren, yüreğiyle tebeşir tutan tüm öğretmenlere kalpten teşekkürlerimizi sunarken; Hayat yolculuğumuzda ise onlara eşlik eden, kalbimizin özel Başöğretmenleri var… O ilk temiz sayfayı bize açan, yaşamıma dokunan rehberim, Canım İlk Öğretmenime ve tüm bu meslek aşkının, ruhu ve merhameti önceleyen felsefenin tohumlarını eken, Kalbimin En Kıymetlisi Canım Babama… Öğrettikleriniz ve bıraktığınız miras için sonsuz minnettarım. 24 Kasım Öğretmenler Gününüz kutlu olsun!

YORUMLAR

  1. Kurtuluş şimşek dedi ki:

    Birgün bu güzel cümlelere nail olabilmenin düşüncesinden bağımsız ve beklentisiz hayatımızı, bilgilerimizi ve becerilerimizi aktararabilmenin çabası içindeydik. Öğretmenliğin en güzel yanı neye ve kime ne kadar dokunabildiğinizi kimi zaman yıllar içinde bazende hiç bilemiyor oluşumuz. Tüm bu belirsizliğe rağmen sonuca bakmaksızın mücadele eden tüm öğretmenlere selam olsun.