Yangınlar ve İçimizdeki Ateş…
Gündemi takip eden herkesin içini burkan, her gün karşılaştığımız bir gerçek var: yangınlar. Sabah uyandığımızda, öğle yemeği yerken, akşam haberlerini izlerken… Neredeyse her an yeni bir yangın haberiyle sarsılıyoruz. Ormanlarımız, tarlalarımız, evlerimiz, iş yerlerimiz cayır cayır yanıyor. Bu sadece bir felaket değil; içimizde yanan bir ateş, vicdanımızda hissedilen derin bir acı.
Bu durum sadece yaz aylarında değil, artık yılın her dönemi karşılaştığımız bir trajediye dönüştü. “Mevsim normallerinin üzerinde seyreden sıcaklıklar” gibi basmakalıp açıklamaların ötesine geçmemiz, bu yangınların ardındaki gerçek nedenleri sorgulamamız gerekiyor. Acaba sadece iklim krizi mi tetikliyor bu felaketleri, yoksa insan faktörü ve ihmaller de büyük bir rol oynuyor mu?
Elbette iklim değişikliğinin etkileri yadsınamaz. Kuraklık, yüksek sıcaklıklar ve rüzgar, yangınların hızla yayılması için ideal bir zemin hazırlıyor. Ancak göz ardı edemeyeceğimiz bir diğer gerçek de insan kaynaklı ihmaller. Bir piknik sonrası söndürülmeyen bir mangal ateşi, elektrik kontağı, tarım alanlarında yapılan anız yakma… Küçük görünen bu ihmaller, kısa sürede devasa felaketlere dönüşebiliyor.
Peki, bu felaketler karşısında ne yapmalıyız? Sadece üzülmek ve izlemek yeterli mi? Elbette hayır. Artık sadece “geçmiş olsun” demekle yetinemeyiz. Yangınlar hayatımızın bir parçası haline gelmeden, bir an önce kalıcı ve etkili tedbirler almak zorundayız.
Öncelikle, bilinçlendirme ve eğitim faaliyetleri artırılmalı. Yangınların nasıl çıktığı, nasıl önlenebileceği ve çıktığında neler yapılması gerektiği konusunda toplumun her kesimi bilgilendirilmeli. Özellikle yaz dönemleri öncesinde bu eğitimler daha yoğun hale getirilmeli.
İkinci olarak, yangınla mücadele altyapısı güçlendirilmeli. Yangın söndürme ekiplerinin sayısı, araç ve gereç kapasiteleri artırılmalı. Yangın riskinin yüksek olduğu bölgelerde erken uyarı sistemleri ve gözlem kuleleri yaygınlaştırılmalı. Hava araçlarının sayısının artırılması ve daha hızlı müdahale yeteneğinin kazandırılması da elzem.
Üçüncü olarak, denetimler sıkılaştırılmalı ve caydırıcı cezalar uygulanmalı. Yangınlara sebep olan ihmallerin önüne geçmek için denetimler artırılmalı ve bu tür eylemlerin ciddi sonuçları olduğu açıkça gösterilmeli. Anız yakma gibi doğaya ve insan sağlığına zarar veren uygulamalara karşı tavizsiz bir tutum sergilenmeli.
Son olarak, ormanlarımızın ve doğal yaşam alanlarımızın korunması öncelikli hale getirilmeli. Kentleşme baskısı, tarım alanlarının genişletilmesi gibi nedenlerle ormanlık alanların daralması, yangın riskini artıran önemli faktörlerden biri. Bu alanların korunması ve artırılması için uzun vadeli stratejiler geliştirilmelidir.
Her gün yanan bu ateş, aslında bir uyarı çanı. Doğayla kurduğumuz ilişkinin ne kadar hassas olduğunu, ihmallerimizin nelere yol açabileceğini acı bir şekilde gösteriyor. Bu yangınlar sadece ağaçları değil, umutlarımızı, geleceğimizi de yakıp kül ediyor. Artık sadece üzülmekle yetinmeyelim, harekete geçelim. Çünkü biliyoruz ki, tedbir alınmayan her yangın, aslında hepimizin içini yakmaya devam edecek bir ateştir.