ASLINDA ÇOK MÜTAVAZI BİR İNSANIM

15.11.2022
A+
A-

Yazıma geçmeden önce; 13.11.2022 Pazar günü, İstanbul İstiklal Caddesinde düzenlenen bombalı saldırıda hayatını kaybedenlere Allah’tan rahmet, yakınlarına sabırlar diliyorum. Yaralılara da Rabbim acil şifalar versin. Dualarımız sizinle…

 

Terörün her türlüsünü lanetliyorum!

 

 

Son 2 yıldır yönetici olmak için EKYS’ye girmeye karar verdikten sonra gördüğüm muamele ve haksız rekabet uygulamaları, mobbing ve aşağıya çekilmeye çalışılmam,  sınıfıma pat diye girilmesi, proje öğrencilerimin elimden alınması, ek derslerim kesilmesi, hakkımı aramaya kalkınca bağırıp çağrılmaları, dilekçelerime alakasız cevap vermeleri, “Üniversiteye git” diyerek çaktırmadan kovmalar, atölye açmak için dilekçe verdiğim zamanlar urgana un seren oyalama taktikleri…

Toplantıda konuşma sırası bana gelince müdür beylerin beni dinlememek için yan tarafındaki müdür yardımcısı ile sohbete dalması…

Her defasında benim konuşmam bitmeden başka konuya geçilmesi, sicilime saldırmaya çalışmaları…

Öğretmenler WhatsApp grubu üzerinden bir konu hakkında sırf fikrimi söyledim ve genel bir uygulama olup olmadığını sordum diye müdür bey tarafından pat diye öğretmenler WhatsApp grubundan atılmam…

Hasta iken doktorumun uygun gördüğü istirahat raporumdan dolayı, usul ve fenne uygunluğu belirlensin diye sağlık kuruna sevk etmeleri…

Ayrıca bu çok önemli; sağlık kuruluna sevk edilen bizim ilçede sanırım ilk öğretmen benim. Çünkü hastane personeli bana öyle söyledi. Hatta kurum ismi sistemlerinde daha önce kayıtlı olmadığı için çok uğraştılar…

Demek ki müdür beylerden icazet almadan yönetici olamaya kalkışan belki de ilk öğretmen benim…

Okulun saatini aniden, kimseye bilgi vermeden, sabah sabah 4 dakika ileri alıp derslerine geç giriyorsun muamelesi yapmaları…

Aylıkla ödüllendirme vermemek için türlü türlü ayak oyunlarına girişmeleri… Neyse ki burada haklarını yemeyeyim, sonunda aylıkla ödüllendirmem geldi, yıllardır hak etmiş olmama rağmen önermemekte ısrar ediyorlardı, mızrak çuvala sığmamış olacak ki, ne olur ne olmaz şirinliği göstergesi olsun dediler sanırım…

Banka promosyonları nedeni ile biz bankadan promosyon alacakken öğretmen olarak bizim bankaya promosyon verir hale gelmemiz…

Yine hasta olduğumdan dolayı sağlık izni kullandığım zaman müdür beyin telefon ile arayıp fırça atıp azarlar tonda konuşması…

Pandemi döneminde pozitif çıktığım için ve evde karantinaya alınmama ve tahlil sonucunu kendisine iletmeme rağmen, “Sağlık raporunuzu ders saatinize kadar iletmeniz gerekiyor, yoksa derse gelmeme gerçekleşirse…” diye tehdit edercesine beni strese sokmaları, bunun üzerine yaşlı ve temaslı babanım mecburen sağlık ocağına, oradan hastaneye, oradan valiliğe gitmesi üzerine raporumun çıkması…

Pandeminin ilk aşamaları, can korkusu bir yandan, hastalık bir yandan, babamın endişesi bir yandan, rapor üzerinden baskı kurması ve müdür beyin yasal işlem başlatacağım demesi bir yandan ne yapacağımı şaşırdım kaldım…

En küçük bir itirazda veya yaptığı yanlışı söylediğimiz zaman müdür beye ve makama saygı uyarıları… Hak arayışlarımızın tamamının havada bırakılması…

10 yıldır sınıf ihtiyaç listemin eksiksiz  karşılanmaması…

Çalıştaylara katılmamın sorun yumağı haline getirilmesi…

TÜBİTAK projemlerimin günlü yazıları kuruma ulaştığı halde, başka bir arkadaşın dosyasının içerisinde saklanarak bana ulaşmasının engellenmesi…

Öğretmenler arasında tatlı rekabet yaptırılması değil de, düpedüz ayrımcılık yapılması…

Bana TÜBİTAK projesi yaptırmazken diğer TÜBİTAK projesi yapan öğretmenin derslerine benim girmemi sağlamaları… Böylelikle “çocuk bakıcısı muamelesi”yapmaları…

Diğer öğretmen arkadaşlar TÜBİTAK projesi çalışması yapsın diye her kolaylık sağlanırken, ben proje yapmaya karar verdiğim andan itibaren her aşamada ve desteklenmem gereken her durumda bunu fırsat bilerek engel üstüne engel çıkarmaları… Diğer arkadaşların projeleri bitince okulun başarısı olarak değil de, sırf o öğretmenin başarısı olarak lanse edilmesi, ona özel pasta kesmeler, ona özel kutlama yapmalar, onu ön plana çıkarmaya yönelik türlü çalışmalar… Boy boy fotoğraflar çektirip okulun en ön sayfalarına koymalar…

Ben proje yapacağım zaman ise eski müdürüm (şimdi ilçe milli eğitim müdürü oldu…) “Aman hoca hanım, sen proje yapma. Sen proje yaparsan okula para kalmaz, okulun ihtiyaçları var” denmesi…

Benim kafam öyle katakulli işlere basmaz, TÜBİTAK bütçe vermiyorsa, ben hem proje yapıp hem kendi cebimden çıkarıp okula para verecek halim yok. Allah Allah!

Bana hem proje yaptırmıyorlar… Hem de proje yapan öğretmenin öğrencilerini, dersim olmadığı halde, branşım bile farklı olduğu halde, bana veriyorlar… Hem beni projelerden tamamen izole ederek yok sayıyorlar…

Rahmetli annem kanser hastası iken kemoterapi zamanı nöbet yazarlardı… Annemin anjiyo olduğu günün ertesinde sarı zarf ile tehdit etmişlikleri bile var… Yöneticilik için hakkımı dilekçe yoluyla aradığımda “Muhakkik talep ettik” çıkışları…

Diğer öğretmen arkadaşlar kantinde ders zili çaldığı halde, dersleri de olduğu halde,”otururken; sırf benim ders giriş ve çıkışlarımın takip edilmesi, saatlerce kamera kaydının izlendiğinin toplantıda söylenmesi…

 

MADEM ÖYLE, GELİN BÖYLE

 

Bu yaşamış olduğum mobbing uygulamalarından, uğradığım haksızlıklardan ve hakkımı bir türlü arayamadığımdan dolayı, hangi üst amirime gitsem konuyu geçiştirmesinden dolayı, ben de ister istemez aldım sazı, pardon kalemi elime…

 

Karşınızda (10 yılı Bilsem’de olmak üzere) 20 yıllık liyakat sahibi, deneyimli, tecrübeli bir öğretmen; mesleğinde oldukça başarılı, dahası doktara yapmış bir matematik öğretmeni; üstüne üstlük yöneticilik sınavlarını kazanmış bir yönetici adayı olarak; köy kurnazlığı ve ayak oyunları sayesinde yönetici olamadığımdan dolayı hak arayışına çıkmış ve bunu yaparken de akademik anlamda kariyerimi, liyakat ve tecrübemi, projelerimi, uluslararası makalelerimi, uluslararası kitaplarımı, Bakanlık çalıştaylarındaki başarılarımı, TÜBİTAK projelerimi ön plana çıkarmak ve sürekli olarak söylemek ve vurgulamak zorunda kaldım…

 

Çünkü onlara göre 3-5 yıllık öğretmen iken koşa koşa yönetici olmuşlar, çok başarılı ve harika yeterliliğe sahip Yönetici olmuşlar…

Ben ise 20 yıllık tecrübe ve liyakatıma, akademik ve mesleki kariyerime rağmen; başarısız ve yetersiz, hatta yönetici makamlarında gözü olan bir öğretmenmişim…

 

Hal böyle olunca; kendi hakkımı savunmak için,

Sürekli, birçok şeyi, birçok kez vurgulamak zorunda kaldım…

 

Yazılarımı okuyan, beni önceden tanımayan okuyucularım ve öğretmen arkadaşlarım, beni kibirli, burnu havada, doktora yapmış hava atıyor, havasından geçilmiyor sanabilir…

 

Asla öyle bir kişiliğe sahip olmadım. Öğretmenlik mesleği içerisinde kesinlikle böyle biri olmadım…

 

KİBİR ŞEYTANDANDIR…

 

Ben doktorayı kibirlenmek için, hava atmak, lisans mezunu öğretmen arkadaşları küçük görmek, onları küçük göstermeye çalışmak için yapmadım…

 

Matematik alanında kendimi daha iyi yetiştirmek, öğretmenlik mesleğimde başarılı iken, çok daha başarılı olmak için, öğrencilerime daha iyi bir öğretmen olabilmek için yaptım…

 

Buradan, elinde imkanı olan tüm öğretmen arkadaşlarıma tavsiye ediyorum: doktora yapma imkanı olanlar varsa; yapsınlar…

 

İnanın çok faydasını göreceksiniz…

 

Ben doktora yapmanın matematik alanında düşündüğümden çok daha fazla faydasını gördüm….

 

Tabi ki burada Milli Eğitim Bakanlığı öğretmenlerinin doktora yapmasını istiyorlarsa, bakanlığın da üzerine düşen görevleri olacaktır…

 

Çünkü; üniversitede doktora yapmak başlı başına keyfiyete kalmış, yani birilerinin peşinden koşmadan çok zor…

 

En azından Milli Eğitim Bakanlığının doktora yapacak öğretmenlerin üniversitede birilerinin peşinden koşma sıkıntısını kaldırması gerekiyor ve bu yönde öğretmenlere kolaylık sağlaması gerektiğini düşünüyorum…

 

O zaman Öğretmenlik Meslek Kanunu daha bir anlam ve değer kazanır…

 

Hem öğretmen arkadaşlar da doktora yaparak alanlarında çok daha başarılı olurlar ve çok daha uzmanlaşırlar…

 

“Tüm öğretmenler kendi alanlarında uzmandır” sözüne tabi ki katılıyorum…

 

Ama “Uzmanın da uzmanı vardır” sözüne de katılıyorum…

 

Bilmem anlatabildim mi?

 

Sanırım bu konuda art niyetli ve “istemezük”arkadaşlar hariç, geri kalan tüm arkadaşlarıma anlatabildiğimi düşünüyorum….

 

Dediğim gibi, aslında, çocukla çocuk, büyükle büyük olan; her alandan, her meslekten, herkes ile kolaylıkla diyalog kuran, oturup sohbet eden; asla kibirli ve burnu havada bir öğretmen, bir insan değilim…

Oldukça içten, samimiyim. Riyakar olmayan, hasetlik fesatlık düşünmeyen, insanların arkasından kuyusunu kazmaya çalışmayan, başarılı insanları başarısız göstermeye çalışmayan biriyim…

 

Kendimi sadece başarıya odaklayan biri oldum her zaman. Fakat daha lise yıllarımdan bu yana; okuldan kovulmalar, aşağıya çekilmeye çalışmalar, katsayı adaletsizliği, baş örtümden dolayı Üniversitede arkamdan kovalayarak koşturmalar…

“Milli eğitim bünyesinden git, Üniversiteye git” diye sürekli kovmalar…

 

Son olarak; Bilsem’de yöneticilik hakkım elimden alınarak, müdür beyin köyden söz verdiği arkadaşını getirip başımıza müdür yardımcısı yapması, bardağı taşıran son damla oldu.

 

Sabır, sabır, ya sabır! Da, her sabrın bir sonu vardır…

 

Bundan sonra da mütevazılık göstermeye devam etmiş olsaydım, o mütevazılık değil; tamamen pısırıklık, hakkını, hukukunu koruyamama, baskılara, engellemelere boyun eğme, ne yapılırsa yapılsın rıza gösterme, haksızlığa rıza gösterme, korkak davranma da en az haksızlık yapmak kadar eş değere sahiptir…

 

Yani safın safı olma durumuna gidiyordu artık bu iş…

 

Birileri öyle sanmış olabilir, ama hiç alakam bile yok! Her konuda, hayatın hemen her alanında, oldukça başarılı ve girişken biriyim…

 

Gazetecilik bölümünü bu sene kazandım…

Sağ olsunlar, Bursa Kent Gazetesi’nde köşe yazarı oldum. Siz okuyucularıma soralım nasıl biri olduğumu?

Gayet de başarılı olduğumu düşünüyorum, sizler nasıl düşünürsünüz bilemiyorum…

Belli görgü ve saygı kuralları çerçevesinde, tüm eleştirilerinize açığım. Lakin, eleştiri demek; haddini aşmak, hakaret etmek değil; onu özellikle üstüne basa basa belirtmek isterim…

 

Çünkü doğru eleştirinin insana yüksek başarı sağladığına inanan biriyim…

 

Yani ensesine vur, elimden ekmeğini al vardır ya…

Artık sazı, pardon kalemi, elime almasaydım durum beni oraya kadar, hatta daha fazlasına kadar da götürecekti…

 

Bu gidişata birileri dur demek zorundaydı…

Baktım herkes halinden memnun, kimsenin çıtı çıkmıyor… Zaten zamanında karşı koyanı, çıtı çıkanı, yine köy kurnazlığı ve türlü ayak oyunları ile gönderdikleri için kimse kalmadı, benden başka…

 

O yüzden iş başa düştü dedim…

 

Ne Bolu beyleri biter

Ne de Köroğulları biter demişler…

 

Haksızlık ve hak mücadelesi hiç bitmez…

 

Varsın bitmesin. Ben Hanımefendiliğimden zerre taviz vermeden, bilgimin ışığında, adaletin gücüne inanarak, özgür ve hür bir kalem olarak, hakkımı sonuna kadar savunmaya devam edeceğim…

 

Görelim Mevlam neyler, neylerse en güzelini eyler…

 

Hem ne demişler? İnsan umduğu ile değil, önüne engel olmaya çalışanlar ile mücadele edermiş….

 

Son olarak, milli şairimiz, merhum Mehmet Akif Ersoy’un bir şiirinden birkaç mısra ile bitirelim yazımızı:

 

“Zulmü alkışlayamam,

Zalimi asla sevemem;

Hele hak namına haksızlığa ölsem tapamam.

Doğduğumdan beridir, aşığım istiklale;

Bana hiç tasmalık etmiş değil altın lale!

Yumuşak başlı isem, kim dedi uysal koyunum?

Kesilir belki, fakat çekmeye gelmez boyunum!

Kanayan bir yara gördüm mü yanar ta ciğerim,

Onu dindirmek için kamçı yerim, çifte yerim!

“Adam aldırmada geç git!” diyemem, aldırırım.

Çiğnerim, çiğnenirim, hakkı tutar kaldırırım!

Zalimin hasmıyım amma severim mazlumu…”

 

Dr. Meryem ÇILDIR

 

YORUMLAR

Henüz yorum yapılmamış. İlk yorumu yukarıdaki form aracılığıyla siz yapabilirsiniz.