BAZI HAKLAR VARDIR HELAL EDİLMEZ

06.12.2022
A+
A-

İnsanın hayatında bazı çok önemli, değerli dönüm noktaları ve bu aşamalarda almış olduğu kritik kararlar vardır.

Nilüfer Belediyesi

Bu kararları almadan önce güvendiği; eşine, dostuna, arkadaşına danışır ve bu önemli dönemeçlerde o şekilde karar alır.

Tabi ki EKYS’ye girmeden önce ben de çok yakın, dost bildiğim arkadaşıma bu konuda fikrini sordum.

Tam destek verdi, geç bile kaldığımı defalarca söyledi. Hatta EKYS başvurusunun son günüydü. Hayatın rutini ve günlük koşturmacası içinde unutmuşum, aklımdan çıkmış, beni aradı, başvuru yapıp yapmadığımı sordu, “Yapamadım, unuttum” dedim, “Bu sene kalsın” dedim, “Çok işim var” dedim.

“Ben de başvuru yapacağım, beraber başvuru yapalım” dedi. Üstelik aynı gün içinde 3-4 defa aradı, sordu, başvuru yapıp yapmadığım hakkında teyit aldı.

İşimi gücümü bırakıp o telaşe içinde, koştur koştur,
Sırf o arkadaş ısrar etti diye,
“Başvuru yaptım” dedim.

Daha sonra öğrendim ki, kendisi başvuru yapmamış…

İşte bu kısım çok ilginç ve kafa karıştırıcı:

Kendi de başvuru yapmayacaksa, bana neden, niye, son gün o kadar ısrar etti, başvuru yapmam için?

“Beraber başvuru yapalım” dediği halde, Benim yana yakıla başvuru yapmamı istediği halde,
Üstelik “Fazladan ücret ödeyip geç başvuru yaptım” dediği halde…
Sonrasında başvuru yapmaktan neden vazgeçti???

Hiç önemli değil benim için, kimin ne yaptığı veya ne yapmayacağı…
Kim, neyi, nasıl istiyorsa öyle yapsın, kendi kararı, kendi seçimi…

Fakat; insan sosyal bir varlık olarak yaratıldığı için, çevresinin, arkadaşının, eşinin, dostunun fikirlerine ihtiyaç duyuyor, hayatının özellikle de önemli dönemeç noktalarında…

Bu önemli dönemeç noktalarında da ihtiyaç duyduğu desteği, hayatını özel kılan insanlardan da alamazsa…
O zaman eş, dost, arkadaşlık, sosyal çevre, hepsi, çöp demektir.

Benden size tavsiye: Hayatınızda böyle birileri varsa, onları atın çöpe gitsin.
Şahsen tam da öyle yaptım, attım çöpe gitti.

Önemli zamanlarımda yanımda olamayan, ne zaman olacak? Hiçbir zaman…
Bahanesi de çok olur böylelerinin…
O zaman bu kişi çöp!

Ben yıllarca kendisini eş, dost, arkadaş bilmişim…
Meğer yanılmışım!
Çok açık ve net söyleyeyim:
Eğer kendisi böyle bir işe kalkışmış olsaydı, ben sonuna kadar ona destek verirdim, hiçbir koşulda da geri durmazdım.
Tam yanında olurdum.

Hele bazıları var ki, destek olmayı bırak, gölge etmesinler, başka ihsan istemem…

Önemli olan destek zamanı destek vermek, ihtiyaç zamanında yanında olmak.
Rutin günlerde eş, dost, çevre, arkadaş etrafında zaten çok olur.

Lafı fazla uzatmayayım; insan hayatıyla ilgili kritik bir karar alacaksa; tabi ki yakın çevresinin, arkadaşının, eşinin, dostunun fikrini, düşüncesini alır. İstişaresini yapar…

İstişare, Peygamber (S.A.V.) Efendimiz’in bir sünnetidir.

Böylelikle, kararlarının olumlu veya olumsuz yönlerini değerlendirme imkanı da bulmuş olur.

Fakat insan öncelikle kendi tecrübesine, kendi becerisine, kendi karakterine, kendi mücadelesine, kendi birikim ve kariyerine dayanmalı.
İlerleyen süreçte önüne çıkacak zorlukları ve engelleri de hesap ederek, kimseye güvenmeden, kimseyi töhmet altında bırakmadan,
“Bu işte tek başıma kalsam, kimse destek olmasa bile, ben bu yükün altından kalkabilir miyim” diye kendi kendine sorması gerekir. Tabi ki kendine gerçek anlamda güveniyorsa da, öyle bu işe girmesi…

Yoksa; kimse kimsenin sözüne, desteğine güvenerek bir işe kalkışmamalı.
Ters rüzgar esip güvendiği dağlara kar yağdığı zaman o enkazın altında kalır yoksa…

Bu şekil yapan ve maalesef enkaz altında kalan, tanıdığım, üzüldüğüm çok arkadaşım oldu.

Tabi ki ben de güvendiğim kişilerin fikrini ve desteğini alarak EKYS’ye başvuru yaptım.

Alnımın teri, yüzümün akıyla hakkım olduğunu düşündüğümden, herkesten önce Allah’a (C.C.) güvendim, sonra kendi çabama…

Açık söyleyeyim; dost, arkadaş bildiğim kişilere güvenerek EKYS’ye girmedim. Ama fikirlerine ve desteklerine değer verdim…

Eğer en başta güvendiğim eş, dost, arkadaş çevrem ”Sınava girme, böyle olur, şöyle olur, çok uğraşırsın” demiş olsaydı…

Madem sözüne güvendiklerim olumsuz bakıyor,
Herkesin olumsuz baktığına ben de temkinli yaklaşırdım.
Hatta belki de olumsuzluklar yaşamak istemezdim, o ayrı bir konu…

Peki;
“Hoca hanım, böyle olacağını bilseniz yine EKYS’ye girer miydiniz?” derseniz…

Tabi ki daha bir hevesle girerdim, çünkü önce Allah’ın hak için mücadele edenlere desteğine, sonra da kendi mücadele azmime güvenim tam.

Lâkin, en başta insana insan gibi söylemiş olsalardı, girmezdim.

Bu kadar patırtıya, gürültüye, hak yemeye, adaletsizliğe hiç lüzum yoktu.

Fakat kendilerine çok aşırı ve yersiz yere güvendikleri için, insanı insan yerine koymayı bazıları unutmuş olabilir.

Ben hatırlatırım, n’olacak canım elimde kalacak değil ya. Bir daha unutmasınlar, kulaklarına küpe olsun.

Neticede alan uzmanı bir öğretmenim, mesleğim ders vermek.

Gerçi uzmanlık alanım pür matematik ama hayat derslerinde de mücadele kariyerime bakarsak başöğretmen sayılırım.

Yani gerekli dersleri verebilirim hak eden olursa.

Birileri art niyetli olarak başöğretmenlik hakkımı elimden almış olsa bile…
11 senelik doktoralı alan uzmanı olmama rağmen, hala uzman ünvanını MEB’den alamadım, ironik.
Benden sonra doktora bitiren bazı arkadaşlar bile başöğretmenlik aldı. Acı…

Başöğretmenlik hakkı açılmış, başvuran almış, haberi olmayan havaya bakmış. Kapan kapana olmuş. Basit işler için on tane yazı tebliğ edilir, nedense bize bu hak tebliğ dahi edilmemiş… Tuhaf!

Tabi ki EKYS’ye gir, diye son gün 3-4 kere arayıp ısrar eden arkadaşım gibi arkadaş nerede? Başöğretmenlik başvuruları açıldı, haberin olsun, dilekçe ver, başvuru yap, demedi kimse…

Neyse konumuza dönelim:

Baştan tam destek verip sonra hiçbir şey olmamış gibi desteğini çeken arkadaş, eş, dost, sosyal çevre, her kimse varsa, açık söylüyorum; zaten yüzde yüz size güvenerek EKYS’ye girmedim. Kendinizi öyle çok da mühim bir yerde görmeyin bence.

Amma velakin; oynadığınız oyunun farkına vardım.

Bu dünyada oyun oynamak kolay, arkadan iş çevirmek kolay, iki yüzlülük yapmak basit, oyun içinde oyun kurmak kolay. Aynı amaç uğruna birlikte hareket etmek çok kolay…

Bu, uyanıklık veya gözü açıklık olmuyor…

Ben de saf, aptal yerine düşmüş olmuyorum…

Art niyetten, oyun içinde oyun kurmaktan kolay ne var?

Eğer öyle uyanık ve gözü açık olunuyorsa, günde yüzlerce oyun içinde oyun kurar, arkadan iş ben de çeviririm.
Çok basit ne var ki bunda?

Lâkin yapmam, yapamam, bana göre değil, karakterime ters…

Kimsenin kariyeri ile, emeği ile, statüsü ile, sicili ile, itibarı ile, rızkı ile göz göre göre, sırf kıskançlıktan, haset ve fesatlıktan dolayı oynayamam.
O zaman insani değerlerimi kaybetmiş olurum.
Dünya hayatında bu işin ustası, piri, en iyi şekilde bu işi yapan, en mükemmel şekilde oyun içinde oyun kuran kim? Şeytan.

O zaman insan olmaktan çık, şeytan olma noktasına gel… Budalalık…

O yüzden yapmam, yapamam, insan olarak geldim, insani değerlerimi kaybetmeden bu dünyada yaşamak isterim.

O yüzden isteyen istediğini yapsın, ben asla yapamam…

Ama saf, aptal, beceriksiz değilim, yapabilirim, hem de alasını yaparım, yetenek ve kabiliyet, gözü açıklık var.
Ama imtihan dünyasında olduğumu unutup sırf bu dünyanın menfaatini düşünerek yapmam. Akılsız mıyım ben?

Herkese yakışacak işler vardır. Bazılarına çok yakışır, tam üzerine oturur…
Ama bana göre değil, bana uymaz….

Kişi, önce kendini bilir, ne yapıp ne yapamadığını bilir…

Ama her zaman söylediğim gibi, arkadan iş çevirmem, kimseyi kimsenin önüne yem olarak atmam…

Fakat uysal koyun da değilim. Gerekirse hakkımı sonuna kadar, her yerde, her platformda çat çat savunurum, asla hak bildiğim, hakikat bildiğim doğruyu söylemekten de geri durmam…

Tabi ki her şey her yerde söylenmez, her şey her yerde konuşulmaz, her hak her yerde savunulmaz…

Her şeyin yerini, zamanını, usulünü, üslubunu, adabını da bilirim…

Olur olmadık yerlerde fevri çıkışlar yapmam…

Lâkin; hakkımı gerekli gördüğüm yerlerde savunmaktan çekinmem, eğer yeri gelmişse tabi ki hakkımı savunurum, eğer yeri geldiği halde hakkını savunmazsa insan en başta kendine haksızlık yapmış olur…
Başkasının haksızlıkları ile insanoğlu mücadele edebilir…
Fakat kendi kendine haksızlık yaparsa, o zaman kendi içinde çelişkiye düşer, kendi yenilgisini kendi hazırlamış olur.
O yenilgi de elmanın içine giren kurtçuk gibi zamanla tüm elmayı çürütür…
İnsanın tükenmişliğine yol açar…

O yüzden bazı insanlar vardır, fıtratı gereği uzlaşmacı olduğundan birileriyle mücadele vermek istemese bile, haksızlık karşısında mücadele vermek zorunda kalır…

Çünkü onun vereceği mücadele bazı kişilere, hatta gün gelir, topluma ve ülkeye örnek olur…

Öyle insanlar tarihte çok…

Benim bu mücadelem de MEB tarihine örnek olur inşallah. Liyakate ve tecrübeye dayalı, hakkaniyetli bir yönetici görevlendirme sistemi düzenlenir inşallah.

Ben mücadelemi vereyim, mevcut, uygulamadaki aksaklıklar nedeniyle kangren olmuş yönetici görevlendirme sistemi düzeltilmezse de hakkıma düşeni yapmış olayım, balık bilmezse Halik bilir…

Madem böyle bir mücadele vermek zorunda kaldım, bari, hakkım ile, bana yakışan şekilde bir mücadele vereyim ki, bir işe yarasın…

Herkes bu dünyaya tek başına doğuyor…
Tek başına da ölecek…

Herkesin hesabı ve yaptıkları kendine ait…

O yüzden bireysel olarak herkes kendi hakkını, gücü yettiği yere kadar, gerekirse tek başına savunmasını bilecek…

Destek, arkadaş, eş, dost, sosyal çevre elbette lazım…

Ama her şeyden önce, tek başına mücadele edebilmek şart…

Mücadeleci bir yapım var. Allah (C.C.) herkesin dağına göre kış verirmiş…

Benim de imtihanım demek ki bu şekil:
15 yaşımdan bu yana, kesintisiz, bilfiil mücadele…
Dile kolay…

Bazılarının bir telefon ile eriştiği imkanlar ve makamlar için, bazıları yıllarca mücadele vermek zorunda kalıyor…

Adaletsizlik…

Adalet hakkımı elbette sonuna kadar arayacağım ve savunacağım. Elbette saklandığı yerden adalet bir gün çıkacak, hep saklı kalacak hali yok…

Ara sıra çıkıyor, denk geldiğim de olmuştur…

Diyelim ki, adaletli olunmadı, Allah’ın (C.C.) adaleti şüphesiz bir gün tecelli edecek…

Kulun adaletini bekleye duralım, keyfi bilir, ister gelsin, ister gelmesin, gelirse başım üstüne…
Sadece, insan bu dünyada da kulun adaletini görmek istiyor…

Ben çağırımı defalarca yaptım, duymak isteyen adalet duyar, görmek isteyen adalet görür…

Evet yazımın başlığında belirtmiş olduğum gibi bazı haklar vardır elbette helal edilmez…

Bir kişinin hakları ile bile, isteye, göz göre göre oynanmışsa, o kişiden helallik istenmez…

Zaten öyle hak, helal veya helallik düşünenlerin bu tür işlere kalkışacağını hiç sanmıyorum ya, her neyse…

Lâkin; insanoğlu bu, hayatı her zaman bal börek gitmez. Olur ya, bir gün onun da hakkı yenecek olursa, o zaman kafasına dank eder, yaptığına pişman olur, aklına düşer, gelir helallik almaya kalkar…

Peşinen söyleyim, bir gün öyle kafasına dank eden olursa, pişman olan olursa, hiç mi hiç gelmesin. Kalbini kırarım…

Çünkü bir kişinin hayat boyu emek verdiği emeğine, siciline, haysiyetine tuzak kurulmaz…

Bir kişinin ömürünü verdiği akademik kariyeri ile oynanmaya kalkışılmaz…
Yetkinliği çiğnenmez…

Bir kişinin 20 yıllık tertemiz siciline sırf kişisel menfaatler uğruna saldırı yapılmaz…

Bir kişinin tüm meslek hayatını etkileyecek girişimlerde bulunulmaz…

Bir kişinin hak ettiği, emek verdiği rızkı ile oynanmaz…

Rızkı veren sadece ve sadece Allah’tır…
İnsan emek verir, Allah verir rızkını…
Kimse haşa ilahçılık oynamaya kalkışmasın, haddini bilsin.

O yüzden oynanmaz…

Ben bunları bilir bunları söylerim, yarası olan da gocunur…
Alakasız yerlerde, konuyu zorla buraya getirip kendini aklamaya çalışır…

Sendikaya üye olup EKYS’ye başvuru yaptığım ilk günden bu güne kadar bilerek, isteyerek, oyun kuran, tuzak kuran, beni yetersiz göstermeye çalışan, sicilime bilerek ve isteyerek kasti olarak saldırı düzenlemek için fırsat kollayan, emeğim ile oynayan, hakettiğim ek derslerim ile oynayan, öğrencilerimin matematik eğitim hakkını bilerek ve isteyerek art niyetli olarak sırf kendi çıkar ve menfaatine dayalı olarak ellerinden alan veya almasına aracılık eden varsa…
Bu işin içinde gizli veya açık, ortaya çıkan, gerçek yüzünü gösteren veya hala gizli saklı kalmayı başaran her kim varsa, bilerek isteyerek yapılmışsa, yapılmasına göz yumulmuşsa, derin uykuya yatmışsa, hak ve adalet, liyakat arayışımı görmemezlikten gelmişse…

Olur ya, yanılıp yıkılıp; bu saydıklarım için hiç mi hiç gelip benden boşu boşuna bir gün helallik istemesin…

Çünkü bazı haklar vardır helal edilmez…

Şunu da belirtmek istiyorum:
Hakkını helal et diyip karşı tarafın da helal olsun demesiyle helallik alınmış olmuyor…

Bir kişiye bilerek, isteyerek, kasti olarak yapmış olduğun haksızlığı, noksansız bir şekilde o kişiye söylemen, ondan sonra hakkını helal et demek suretiyle helallik alman gerekiyor…

Bilmeyenlere bunu da söylemiş olayım. Çok umursadıklarını düşünmüyor olsam da…

Çünkü karşı taraf, senin gizli saklı, içten pazarlıklı olarak ne kötülük yaptığını nereden bilecek, bilmeden helal olsun diyor, o şekilde kurnazlıkla helallik almaya kalkışıyorlar maalesef…

Helallik umurunda olmayan arkadaşlar varsa…

Ki, vardır, hatta çoktur da…

İnananlar için bu sözüm; bu iş sadece bu dünyada bitmiyor…

Ahirette alacağım olsun, merak etmeyin unutmam, bir matematikçi olarak tahsilatını mutlaka mahşerde mizan kurulduğunda herkesin içinde yapacağım…

Çünkü Allah’ın (C.C.) adaleti elbette tecelli edecektir. Bu dünyadaki adalet ile karıştıran, ahirette hesap günü geldiğinde büyük pişman olur, benden söylemesi…

Uzman öğretmen sözüm olsun, asla unutmayacağım, hakkımı burda değilse bile, ahirette mutlaka alacağım.
Genel hayat prensibim:
Yeter ki borçlu olmayayım, alacağım olsun…

Yazımı Hz. Ali (R.A.) Efendimizin güzel bir sözü ile bitirmek istiyorum:

“Allah seni özgür yaratmışken,
Başkasının kölesi olma.”

Üç kuruşluk menfaat uğrana değmez, sonra gerekli yerde, gerektiği şekilde, haklı olduğun halde, hakkını sonuna kadar savunamazsın….

Değer diyorsan da, aynen devam et…

Geçmiş onca yılın hatırına, benden sana son bir arkadaşlık tavsiyesi olsun…

Dr. Meryem ÇILDIR

 

YORUMLAR

Henüz yorum yapılmamış. İlk yorumu yukarıdaki form aracılığıyla siz yapabilirsiniz.