Bir gün tek başına

14.06.2021
A+
A-

Vedat Türkali’nin; Orhan Kemal’in adını sözümona yaşatmak için verilmeye devam edilen ve Doğan Kitap’ın arketipi Milliyet Yayınları’nın düzenlediği yarışmada roman armağanlarını 1970’lerin ortasında almış ilk kitabı Bir Gün Tek Başına,kendisini Organize Suç Örgütü Lideri veya Mafya değil, Turan’ın Kurucusu olarak gören Sedat Peker’in YouTube üzerinden yayımladığı dokuzuncu videosu sayesinde, adı her dile pelesenk bir kitap olmayı ve çok satanlar listesine girmeyi başardı. Zaten Türkiye’de kitap, nitelikli bir avuç ismin iyi niyetli gayretleri dışta tutulursa, hakkında, genelde, okumadan, bilmeden konuşulan, daha doğrusu atılıp tutulan bir meta olma özelliğini yıllardır korumaktadır ve korumaya devam edeceğinin müjdesini vermektedir.

Kurgusal olsun, olmasın kitapların Türkiye’de çok satılmaları için ya ödül almaları, ya haklarında çok konuşulması, ya da kaleme alanların Türkiye’ye özgü Popüler Kültür tarafından ön planda tutulmaları ve endüstriyi işletenlerin bir dediklerini ikiletmeyenler tarafından yazılmaları şarttır.

27 Mayıs 1960 tarihinde gerçekleştirilen ve Türkiye’ye özgü sol ile Kemalizm arasında salınmakla birlikte, Kemalizmle daha fazla içli dışlı olan;çağdaşlığı, ilericiliği hem pratiğe dökemeyen, hem de kendisine yontan, sosyopolitik bağlamdaki herhangi bir hareketlilikte militarizmden medet uman güruhça Türkiye’ye  nefes aldırdığı söylenen ancak benzerleri gibi nefes tıkamaktan başka bir işe yaramayan askeri darbe öncesini anlatan Bir Gün Tek Başına, bu özelliğinden çok, Kenan ile Günsel arasındaki, cinselliği kapı dışarı etmeyen duygusal ilişkiyi ayrıntılandırdığı için dikkatleri üzerine çekmiştir.

Bu manzara aslında sadece Bir Gün Tek Başına için geçerli değildir. Roman, şiir ve tiyatro oyunu kaleme alsa da, senaryo yazarı olarak anılmayı hak eden Türkali, ortalama okurun, kitaplarda ve sinema filmlerinde cinsellik ve atraksiyon beklediğini bildiği için duygusallık dozu yüksek cinselliği kitabına boca etmiştir.

Yeşilçam’la etle tırnak gibi olduğu için ona eğri söz söyletmediği bilinen Türkali’nin romanına Orhan Kemal Roman Armağanı’nı verenleri iğne ve çuvaldız yağmuruna tutmak gerekir çünkü Yeşilçam’a Türkali’den daha fazla hizmet eden Orhan Kemal, romanlarında melodramatik kurguyu araç olarak kullanırken, Türkali aracı amaca dönüştürmüştür.

Kenan; Yeşilçam’ın kalıbına uyan, Türkiye’ye özgü küçük burjuva aydını eski bir devrimciyken, Günsel de, melodramatik kurguyu merkezine oturtulan sinema filmlerinden çıkmış bir üniversite öğrencisi izlenimi uyandırmıştır.

Mustafa Kemal Atatürk’ün Türkiye’de milli burjuvaziyi oluşturmaya çalıştığını ama bunu başaramadığını vurgulayan Türkali’nin, burjuvazinin Türkiye’ye özgü olmadığını bildiği halde Kenan’ı küçük burjuva aydını olarak tanıtması, hem melodramatik kurgudan kopmak, hem de patrimonyal devlet anlayışıyla iyi geçinmek istemesiyle açıklanabilir. Bilindiği üzere melodramatik kurgu, izleyeni ve okuyana devleti baba olarak gördürmek  ve benimsetmek için gün yüzüne çıkarılmıştır.

Kenan, eski bir devrimci olarak tanıtılmıştır ama bu devrimcilik varlığını doğal olarak melodramatik kurguya ve dolayısıyla Yeşilçam’a borçludur.

Cinsellik, kitabı öylesine okumayan okurun gözlerinin önüne, cinselliği altüst ve tersyüz eden Henry Miller gibi edebiyatçıların cümlelerini getirmez. Zira Miller cinsel devrimi gerçekleştirmiş topraklarda dünyaya gözlerini açmış bir yazarken, Türkali’nin doğduğu ülke, cinsel devrimle buluşmadığı halde buluşmuş gibi davrananlara ev sahipliğini layıkıyla üstlenmektedir. Türkali’nin de Türkiye’de cinsel devrimin niçin gerçekleşmediğini sorgulamak gibi derdi yoktur. Amacı melodramatik kurguya ipi göğüsletmektir.

Kenan’ın halktan kopuk aydın duruşunu somutlaştırırken de melodramatik kurgudan istifade eden Türkali’nin senaryolarını filme, daha çok Ertem Göreç almıştır. Göreç’in filmlerinin çoğunu Berker İnanoğlu finanse etmiştir.

İnanoğlu, sadece yapımcı değil, aynı zamanda seksen öncesi, sağ- sol çatışmasını körükleyen bir ajitatördür.

Senaryolarını bir araya getirdiği kitapların önsözünde Türkali, Göreç’inyönetmenliğinden söz etmiş  ama İnanoğlu’na ve faaliyetlerine dair bir parantez açmamıştır.

Peker’in videosunda bu kitaptan övgüyle söz etmesi, Türkali’nin komünist olduğunu sananları şaşırtmıştır. Oysa şaşkınlık beyhudedir çünkü bu başlığı taşıyan bir kitap yazmış olsa da Türkali’nin komünistliği, ilhamını melodramatik kurgudan alan, Türkiye’ye özgü, buluşamadığı başkaldırıya Elveda diyen, Ertuğrul Özkök’e her cümlesinde başrol üstlendiren Kadir İnanır’ınkine benzer, oligarşinin hegemonyasına ve devletin babalığına ses çıkarmayan bir komünistliktir. Böyle bir komünistlik de doğal olarak yok hükmündedir.

Bir Gün Tek Başına, devleti baba olarak görmeyi sürdüren Peker ile babalığı tartışmaya açamamış Türkali’yi bir araya getirmiştir.

Bu bir araya gelişin galibi doğal olarak, başka bir araya gelişlerde olduğu gibi, devlettir. Baba galibiyeti üstlenirken çocuğunun payına düşen de doğal olarak babanın galibiyetine sevinmektir.

YORUMLAR

Henüz yorum yapılmamış. İlk yorumu yukarıdaki form aracılığıyla siz yapabilirsiniz.