Ernst İngmar Bergman-7

21.01.2022
A+
A-

Bu özelliği bünyesinde barındıran Don Juan, doğal olarak Romeo’dan da olabildiğince uzaktır. Djävulensöga’yı öylesine izlemeyen izleyici, Bergman’ın Shakespeare’le cedelleşme dozunu yükselttiğini görmekte gecikmemiştir.

Yönetmen,  Shakespeare’i sadece erkek değil, kadın karakterler aracılığıyla da hedef tahtasına oturtmuştur. Bergman’ın hakikatli izleyicisi, kadın karakterlerin Juliette’i  protesto edercesine ete kemiğe büründürüldüğünü idrak ederken sorun yaşamamıştır.

1961 yılına kayıtlı sinema filmi Såsomienspegel(Aynanın İçinden)’de Bergman, psikanalizi,  Freud’u  JacquesLacan’la buluşturarak ve Lacan’ı ön plana çıkararak konumlandırdığını belgelemiştir.

Lacan’ın meşhur Ayna Evresi  teorisinden ziyadesiyle nasiplenen bu sinema filminin şizofren kadın karakterini Bergman, modernizmin dili şizofrenikleştirdiğini anlatmak için araç olarak kullanmıştır

Bergman’a göre illet biriktirmekten başka bir işe yaramayan modernizm, dili şizofrenikleştirdiğinde ilişkiler hüsran yaşamaktan kurtulamaz.

Tanrının kendisine,canavarları gölgede bırakan bir örümcek gibi göründüğünü ve onunla tanıştığını söyleyen kadın, aslında Bergman’ın bilinç altı ile alter ego arasında mekik dokuyan düşüncelerini temsil etmektedir.

Vazgeçilmezlerinden olan gotik öğeleri kullanarak psikiyatrik dağarcığı didikleyen, filmografisini genişletmeyi sürdürse de tiyatro oyunu yazarı olduğunu unutmayan Bergman, bu sinema filmiyle AntoninArtaud’yla ortak paydada buluşmak istercesine  Vahşet Tiyatrosu’na örmek vermiştir.

Son nefesini vermeden önce şizofreni tedavisi gören Artaud, kadın karaktere Bergman’la birlikte nüfuz etmiştir.

Artaud’nun, Friedrich Wilhelm Nietzsche’yle özdeşleşen Üstinsan teorisini altüst etme girişimini çağrıştıran sahneler, bir Protestan papazın rahle-i tedrisinden geçen Bergman’ın hayatından da izler taşımaktadır.

1963’e çektiği, Nattvardsgästerna (Kış Işığı)’da Bergman, inancını sorgulayan bir kasaba rahibini merkeze oturtmuştur.

Babasıyla hesaplaşmasının sona ermeyeceğinin altını çizdiği bu sinema filmi, öncekinin devamıdır.

AynıyılyönettiğiTystnaden (Sessizlik), perdesini Såsom i en spegel’le aralayan üçlemesinin son filmidir.

ÜçlemeBergman’a göre, alışılanın dışına çıkarak olay değil, olgu zinciri oluşturmanın karşılığıdır. Olguları önemsemesindenhareketle  Bergman’ın,  EdmundHusserl’in sinemadaki versiyonu olduğu söylenebilir çünküFenomenoloji kavramını felsefe tarihine hediye edenHusserl de olguların belirleyiciliğini, olayların akışına tercih etmiştir.

Tystnaden odağına; iki kız kardeşin, birbirlerinden hoşlanmamalarına rağmen, birinin sekiz yaşındaki oğluyla, neresi olduğunu bilmedikleri ve diline yabancı oldukları hayali bir Orta Avrupa ülkesine gerçekleştirdikleri seyahati almıştır.

YORUMLAR

Henüz yorum yapılmamış. İlk yorumu yukarıdaki form aracılığıyla siz yapabilirsiniz.