İKİNCİ DALGA ENDİŞESİ
Uludağ Üniversitesi Tıbbi Farmakoloji Anabilim Başkanı Prof. Dr. Sinan Çavun dünyayı etkileyen corona virüsü (COVID-19) sürecinde merak edilenleri anlattı. Prof. Dr. Sinan Çavun dünyadaki aşı çalışmaları hakkında da bilgi verdi.
DUYGU DOĞAN
Çin’in Wuhan kentinde ortaya çıkan ve tüm dünyayı etkisi altına alan corona virüsü tüm insanların hayatında köklü değişikliklere sebep oluyor. Uludağ Üniversitesi Tıbbi Farmakoloji Anabilim dalı Başkanı Prof. Dr. Sinan Çavun corona virüsü hakkında merak edilenleri ve dikkat edilmesi gerekenleri paylaştı.
Prof. Dr. Sinan Çavun, pandemide 4 fazlı aşama olduğunu söyleyerek sözlerini şu şekilde sürdürdü; “Bir ve iki en şiddetli bir durum 3 ve 4 tamamen normalleşmeye giden bir durum. Biz şu an 3. fazdayız. Ve son günlerdeki bu yayılım ile son 15 gündür sürekli yoğun bakım hasta sayısı artıyor. Bunları görünce “2. Faza dönecek miyiz?” diye bir endişe var. Böyle bir durumda mevsimsel anlamda bir avantajımız var. İnsanlar açık havada olunca kapalı ortama göre bulaş riski biraz daha az olabiliyor. Ama mevsimsel avantajlarımıza rağmen bir dönem günlük vakalarda 700’lü rakamları görsek de son zamanlarda binli rakamların altına inemiyoruz. Kapalı mekanlardaki bulaş riski açık havaya göre çok daha fazla olduğu için bu seviyede devam edersek Ekim-Kasım gibi ikinci bir dalganın gelmesi büyük bir olasılık”.
Sıcakların virüs üzerindeki etkisine değinen Prof. Dr. Sinan Çavun, “İki faktör var. Tabii ki sıcağın bir etkisi var. Biz öksürdüğümüzde ve aksırdığımızda partiküller ağzımızdan ve burnumuzdan çıkıyor. Ama sıcak ve güneşin etkisiyle bu partiküller içerisindeki virüsün etkisi biraz daha azalıyor. Bundan dolayı bir nebze olsun sıcağın etkisi var. Kapalı ortamdaki bulaş riski açık alana göre çok daha fazla. O bakımdan risk teşekkül ediyor” dedi.
Yazın dezavantajlarından birinin de klimalar olduğunu söyleyen Prof. Dr. Sinan Çavun sözlerine şu şekilde devam etti: “Yazın bir dezavantajı: Klimalar. Özellikle klimanın bulunduğu hizada oturan kişinin yanında bir başka kişinin oturması restoranlar ve büyük mekanlarda risk oluşturuyor. İkinci bir kişinin öksürük ya da hapşuruğundan çıkacak partikülün bulaşma riski çok fazla. Klima bir sirkülasyon yapacaktır. AVM’lere çok gitmeyin ya da giderseniz mutlaka maske takın denmesinin sebebi de budur.
AVMlerdeki klima sistemi yüzde yüz temiz hava basmıyor. İçerideki havayı sirküle eden bir sitem mevcut. Buradaki klimalar, HEPA filtre dediğimiz, mikropları, mikroorganizmaları süzen bir yapıya sahip değiller. Böyle olunca klimaların etkin filtreleme sistemleri yüzde yüz temiz hava basmadığından kapalı ortamlardaki sistemler de maalesef bir risk oluşturuyor. O yüzden klimalı ortamlarda mümkün mertebe kaçınmak gerekiyor.
Maskenin bu tip ortamlarda yüzde soksan dokuz koruyuculuğu var ama kapalı bir ortamda örneğin restoranda bir şey yenildiği sırada mutlaka maske çıkarılıyor. Ancak kapalı ortamda yalnızca biriyle konuşuyorsanız risk son derece az. O mekanda klima var ve kalabalıksa siz bir şey yemek içmek için maskenizi çıkardığınız anda virüs maalesef yeniden ortaya çıkıyor”.
DENETİM ÖNLEMLERİ ARTMALI
Prof. Dr. Sinan Çavun, tedbirler noktasında Bilim Kurulu ve Sağlık Bakanlığı’nın açıkladığı protokollerin son derece yerinde ve detaylı olduğunu söyleyerek, “Madde madde hangi işletmelerin nelere dikkat etmesi gerektiği son derece geniş bir şekilde yer verilmiş. Ama sıkıntı denetim ve halkın bilinç düzeyi aşamasında. Halk bu konuda maalesef çok bilinçli değil. Her gün televizyon ve sosyal medyada gördüğümüz çok ciddi sıkıntılar var. Halkı bilinçlendirecek tek merci yetkili merciler. Çok etkin bir denetim mekanizması olmalı. Etkin mekanizması kurar ve uymayanlara çok ciddi cezalar verirseniz muhtemelen diğer işletmeler de o cezanın büyüklüğü ve yaptırımı karşısında ona göre bir önlem alacaktır. Ama siz denetim yapmazsanız ve bu şekilde insanlar rahat bir şekilde hareket ederse bu katlanarak devam eder. Etrafta o kadar çok maske takmayan insanlar var ki takanlar maske ile kendimi garip hissediyorum diyor. Bu algının tam tersine dönmesi lazım. Aksine maske takmayan insanın o tedirginliğe, kuşkuya sahip olması gerekiyor. Ama bizim gördüğümüz tam tersi. Bu gibi durumlar halkın vicdanına bırakılmamalı. Yetkililerin çok sıkı denetim önlemleri alması gerekiyor” dedi.
ARTIŞ GÖSTEREN TABLO
Sağlık sisteminin bir havuz olarak kabul edilmesi gerektiğini belirten Prof. Dr. Sinan Çavun, “Bir taraftan havuza su doluyor. Bir taraftan havuzdaki suyu boşaltmaya çalışıyoruz. Havuzun boşaldığı kısım iyileşen hastalar. Diğer tarafta yeni vakalar havuza akıyor. Burada kritik nokta sağlık sisteminin artık taşıyamayacağı su akışı, bir diğer deyişle hasta akışı olduğu zaman, sağlık sistemi bunu yoğun bakımlar anlamında taşıyamadığı zaman ölümler çok daha fazla olacaktır.
İtalya, İspanya gibi ülkelerdeki sorun bu. Bu ülkelerde sağlık kapasitesi aşılmış duruyor. Sağlık kapasitesi aşıldığı için artık kişiler etkin ve alması gereken sağlık hizmetine ulaşamıyor. Bu duruma gelmememiz gerekiyor. Bu anlamda sıkıntı yaşayan ülkelerde hekimler pandemi öncesi 15-20 hastaya bakarken pandemi süresinde yaşanan yoğunluğu kaldıramadı. Biz Türkiye olarak hiçbir zaman o duruma gelmedik. Çünkü Türk hekim ve sağlık çalışanları daha önce de pandemi varmış gibi bir yoğunlukta çalışıyordu. Bundan dolayı bocalamadık. Ama olası ikinci bir dalgada üstesinden gelip gelemeyeceğimizi bilmiyoruz” dedi.
SÜRÜ BAĞIŞIKLIĞI SÖZ KONUSU DEĞİL
Sürü bağışıklığının söz konusu olmadığına vurgu yapan Prof. Dr. Sinan Çavun, “Sürü bağışıklığı denen kavram geçtiğimiz günlerde Lanced dergisinde yayınlanan bir çalışmada ortaya konuldu. İspanya’da 61 bin kişi üstünde test yapılarak kaç kişinin virüse yakalandığı, kaç kişinin antikor geliştirdiği tespit edildi. Salgının en sık görüldüğü yerleşim yerlerinde antikor geliştirenlerin oranı yüzde 15. Sürü bağışıklığı diye bir durum söz konusu değil maalesef. İspanya çok ciddi ölümler verdi. Böyle bir ülkede bile yalnızca yüzde 15’lere ulaşmış yani yüzde 85 halen hedef olarak virüsün hedefinde bulunuyor. Bu çok ciddi bir rakam. Yaklaşık olarak bizde de yüzde 15’ler civarındadır. Eğer böyleyse bile ikinci dalgada yüzde 85 bir hedef var demektir. Bu bizim sağlık sistemimizi yorabilir” şeklinde konuştu.
SALGIN NE ZAMAN BİTER?
Salgının ne zaman biteceği sorusunu yanıtlayan Prof. Dr. Sinan Çavun şunları söyledi: “Bunun için tarih vermek zor. Artık virüsü daha iyi tanıyoruz. Ve bütün dünya araştırmalarını Covid-19’a çevirmiş durumda. Bunlar bizim elimizi kuvvetlendiren bir durum. Ama yüzde yüz Covid-19’u bitirecek ilaç ve aşı henüz keşfedilmedi. Hasta sayısı halen sıfırlanmadı. Bu koşullar devam ettiği sürece salgının ne zaman biteceğini ön görmek çok zor. Şu anda aşı bulunmadığı sürece salgını kontrol altında demek kesinlikle hatalı bir söylem olur”.
AŞI ÇALIŞMALARI
Uludağ Üniversitesi Tıbbi Farmakoloji Anabilim Dalı Başkanı Prof. Dr. Sinan Çavun, dünyada ABD, Çin, Almanya menşeili 4 ilaç firmasının faz 3 aşamasına geldiğini söyleyerek, “Bu da artık hasta insanlarda deneme anlamına geliyor. Faz 3 aşamasından sonraki aşama bu aşının üretilip tüm dünyaya kullanılması için dağıtılması aşamasına geliyor. Bu da gösteriyor ki, bir aksilik olmazsa yıl sonuna doğru elimizde bir aşı opsiyonu olacak gibi duruyor” dedi.
BURSA’DA VAKA SAYILARI
Prof. Dr. Çavun, “Hastanemizde 6 COVID kliniği vardı bire kadar düşmüştü ancak şu an yeniden 2’ye çıkmış durumda. Bursa Şehir Hastanesi, Şevket Yılmaz ve ilçelerdeki devlet hastanelerindeki COVID hasta sayıları artmaya başladı. Bu çok net bir şekilde gösteriyor ki Bursa’da COVID bir artış eğiliminde. Bu da büyük kentlerin kaçınılmaz bir sonucu. Şu anda Amerika ve Brezilya gibi nüfusun kalabalık olduğu yerlerde virüs kontrol altına alınamıyor. Bursa büyük bir şehir, çok nüfusu var. Çok nüfusta çok ciddi önlemlerin alınması gerekiyor ama geçtiğimiz günlerde köpüklü eğlenceler, asker uğurlama törenleri, düğünlerde kimse dikkat etmiyor. Bu ölümcül bir mesele. İnsanların vicdanına veya insanların eğitim seviyesine bırakılmamalı. Denetimlerle bu insanları sıkı gözlem altına sokmak gerekiyor. Ne kadar gevşetirseniz insanlar o kadar gevşiyor. Toplumun bilinç seviyesinin çok yukarılarda olması lazım” dedi.
OTOBÜSLE YAPILAN SEYAHALER
Şehirlerarası otobüs yolculuklarında klima sistemi çalıştığını ve bu sistemin içerideki havanın dolaşmasına yol açtığını belirten Peof. Dr. Çavun, “İçerideki havanın dolaşması demek orada hastalıklı bir insan varsa öksüren hapşıran bir insan varsa onun çıkardığı partiküllerin etrafa yayılma riski mevcut. Otobüs yolcularının kesinlikle ve kesinlikle maske takması bir zorunluluk olması gerekli. Otobüs firmalarının çok sıkı bir şekilde denetim yapması lazım. Yolculuk yapacak kişilerin de bu konuda çok bilinçli olması lazım. Maske kaçınılmaz bir araç. Her türlü kapalı ortamda tanımadığınız insanlar varsa yüzde yüz bir zorunluluk” diyerek sözlerine devam etti.
ATEŞ ÖLÇÜLEN MEKANLAR GÜVENLİ Mİ?
Uludağ Üniversitesi Tıbbi Farmakoloji Anabilim Dalı Başkanı Prof. Dr. Sinan Çavun, İspanya’da yapılan çalışmada olguların üçte birinin semptom vermeyen vakalar olduğunu söyleyerek sözlerini, “Ateş ölçmen bir önlemdir. Hiç değilse yüksek ateşli olan kişiyi kapalı mekana alınmaz. Ancak asla engelleyici bir durum değildir. Çünkü hiçbir bulgusu olmayan kişi bile mikrobu yayabiliyor. AVM’lerde de maske zorunluluğu olması gerekiyor. Maskeyi maalesef yanlış kullanıyoruz. Görüyoruz ki insanlar yalnızca ağızlarını kapatıyorlar. Burunlarını kapatmıyorlar. Burada da AVM’nin ya da kapalı mekandaki yetkilinin böyle bi durumda hemen ilgili kişiyi uyarması, maskenin düzgün kullanıldığını denetlemesi gerekiyor. Bu uygulama yapılmadığı sürece ateş ölçmenin hiçbir manası kalmıyor. Denetleme sağlanamıyorsa kapıda göstermelik ateş ölçmenin hiçbir mantığı kalmayacaktır” şeklinde sürdürdü.