Luchino Visconti

13.08.2021
A+
A-

Türkiye’de Yeni Gerçekçilik olarak bilinen Neorealizm hareketinin zemini İtalya’da LuchinoVisconti tarafından hazırlanmıştır.

Bazı kaynaklar onun sözü edilen hareketin Babası olduğunu vurgulamışlarsa da, o, babalık dâhil olmak üzere büyüklüğün her türlüsünü elinin tersiyle ittiği için zemin ve arka plan hazırlayıcısı olarak görülmesi gerekir.

Paris’e yolunu düşürerek, bir ara, IngmarBergman’a göre, gözde fazla büyütülen Jean Renoir’nın asistanlığını üstlenen, onun sadece tekniğe odaklı birikiminden istifade eden, söylemini benimsemeyen Visconti’ninİtalya’nın eski soylu ailelerinden birine mensup olmasından duyduğu rahatsızlık, sinemasının koordinatlarını belirlemiştir. Zaten Neorealizmde bu koordinat belirleme işleminin üründür.

Birkaç kez evden kaçınca, dizginlenmesi için Cenova’da yatılı bir okula verilen yönetmenin çalışmaları izleyiciyi,  otoriteyi hâriçten gazel okumadan sorgulamaya davet etmiştir.

Paris dışında Hollywood’a da direksiyon kıran ama hayal kırıklığına uğrayan Visconti, 1940’lı yılların başında Roma’da yayımlanan, sinemanın katıksız gerçeği anlatması gerektiğini düşünen isimleri bir araya getiren Cinemadergisinin kadrosuna dâhil olmuş, bu dönemde, Hollywood’un anlayışını İtalya’dan tiye almak için, James M. Cain’in, başka yönetmenler tarafından da sinemaya uyarlanan meşhur romanı Postacı Kapıyı İki Kere Çalar’ıTutku adını vererek beyaz perdeye taşımıştır.

Visconti daha sonra edebiyattan beslenmeye devam etmiş, Thomas Mann’ın Venedik’te Ölüm adını verdiği romanını sinemayla buluşturmuştur.

Bu uyarlama, romanı özümsemeyenleri küplere bindirmemiştir çünkü uyarlayan, eserin hakkını teslim etmek için kameranın arkasına geçmiştir.

Albert Camus’nünYabancı’sını da uyarlayan ama Venedik’te Ölüm’deki kadar başarılı olamayan Visconti, sansür kurumu yakasından düşmediği için arzuladığı filmleri çekme sorunu yaşamaktan kurtulamamıştır.

Yasakçı zihniyetle cedelleşmekten bitap düştüğü vakitlerde tiyatroya yönelen Visconti’nin sineması teatral öğeleri bünyesinde barındırmıştır ama yönetmen iki türü birbirine karıştırmadan ilerlediği için izleyici tiyatro oyunu izlediğini düşünmemiştir.

Sosyal gerçekliği her kavramın üstünde tutan Visconti’nin mihmandarlığını üstlendiği Neorealizm; Yılmaz Güney, Metin Erksan, Lütfi Ömer Akad ve onlar kadar olmasa da Ertem Göreç’in filmlerinde karşılığını bulmuşsa da, bunun yeterli olmadığını söylemek gerekir çünkü sıralanan yönetmenler, katıksız gerçeği gözler önüne sererken, melodramatik kurgu engeline takılmışlardır.

Güney’in Umut’u; Akad’ın; Gelin, Düğün, Diyet üçlemesi, edebiyat uyarlaması olmasalar da; Orhan Kemal, Kemal Tahir gibi yazarların dillerinden beslendiklerini hissettirmeleriyle farklı bir yerde durmuşlar, Erksan’ın Susuz Yaz’ı da Necati Cumalı’nın aynı adlı eserine saygıda kusur etmemesiyle onlara eklenmiştir.

LuchinıoVisconti, gerçekçiliğin yerini, eleştirisini içeriden getirerek sağlamlaştırmıştır. Türkiye; bir elin parmaklarını geçemeyen örnekler dışında, gerçekçiliği, hem sığlıktan, hem de kurgudan medet umarak idrak ettiği ve içeriden getirileni şöyle dursun eleştiride hatırı sayılır adımlar atamadığı için Neorealizmdile getirilen ama pratiğe dökülemeyen bir anlayış olmaktan öteye gidememiştir.

YORUMLAR

Henüz yorum yapılmamış. İlk yorumu yukarıdaki form aracılığıyla siz yapabilirsiniz.