MEB’DE MOBBİNG UCUNDA ÖLÜM OLSA BİLE BİTMEZ…

07.11.2022
A+
A-

Bir kadın öğretmen müdür beylerden icazet almadan kendi özgür iradesi ile sendikaya üye olup EKYS’ye girmeye kalkarsa başına püsküllü çorap ördü demektir… Mobbing uygulamaları sistemli olarak hemen başlar ve hiç bitmez…

 

Uluslararası makale ve uluslararası kitapları, TÜBİTAK proje çalışmaları, üstün başarı ödülleri, aylıkla ödüllendirmesi ve doktoralı bir matematik öğretmeni olarak müdür yardımcısı olacağım diye bu kadar kariyer, başarı, liyakat ve 20 yıllık tecrübeye rağmen müdür beylerden icazet almam gerekiyorsa, ki hepsi lisans veya yüksek lisans mezunu, doktoralı yönetici hiç yok, ayrıca üst makamlar ve tüm okul müdürleri hepsi erkek,

kadın öğretmenlerden yönetici olabilen hiç yok… Varsa yoksa 3-5 tane kadın öğretmen, müdür yardımcısı var. Onlar da zaten müdür beylerden icazet ve izinli…

 

Bu yaşıma kadar bu kadar kariyeri icazet almak için mi yaptım?

Eğer öyleyse MEB’de yöneticilik seçme sistemi tamamen çöp olmuş durumda, onu anlatmak istiyorum…

 

Bu sistemin baştan sona değişmesi ve öyle köy kurnazlığı ile ayak oyunları ile değil, icazet alarak hiç değil… Ben onlardan niye icazet alacağım? Yönetmelikte niye yok, gidin müdür beylerden önce icazet alın diye?

EKYS’yi kazandım mı, kazandım. Bitti gitti…

Bakanlık olarak yaptığınız sınavın arkasında duramıyorsanız, işin sonunu köy kurnazlarının eline bırakıyorsanız, suç benim mi? Suçlu ben miyim?

 

“Yönetmeliği oku” diye üstten, son derece kibirli bir tavırla emrediyorsunuz ya…

 

Yönetmelik mi diyor, iki tane müdür yardımcısı Bilsem’den gittiği halde okul müdürü olarak yönetici münhal listesinde ve görevlendirme listesinde okulun ismini sakla, gizli tut, verdiğim dilekçelerimi sümen altı yap, sisteme girme, “Senin ismini gizli tutuyorum, senin ismini Vali Bey’e canım istemediği için göndermeyeceğim” diye…Bizzat kendisi yüzüme söyledi… Sonra köyden bir arkadaşına söz ver, getir tepeden inme, Bilsem’e müdür yardımcısı yap diye… Bunu sana Milli Eğitim Bakanlığının Yönetici Yönetmenliği mi söyledi de, sen onu öyle yaptın?

 

Yoksa; yönetici yönetmenliğinde bırakılan boşlukları kendi kişisel çıkarların ile mi yorumlayıp köyden söz verdiğin arkadaşını tepeden inme Bilsem’e getirip müdür yardımcısı yaptın?

 

Gelen kişi, daha Bilsem’de ders verme yeterliliğine bile sahip değil..  Yani Türkçesi; Bilsem için yetersiz bir öğretmen ama müdür yardımcısı oluyor… İşe bakar mısınız? O zaman anaokulu öğretmeni müdür yardımcısı da lisede müdür yardımcısı olarak görevlendirilsin? Kim yönetmeliği okumalı sizce?

 

İşin garip tarafı da, bana yetersizlik yaftası yapıştırmaya çalışıyorlar…

 

EKYS’ye başvuru yaptığım an itibari ile mobbingler başladı…

Dönem ortasında ek derslerim elimden alındı…

Bilsem’den zerre haberi olmayan birini dışarıdan pat diye görevlendirme öğretmen olarak getirdiler…

İtiraz ettim…

İtiraz ettim diye “Hoca hanım sen yönetim ile kavgalısın” yaftasını pat diye yapıştırdılar…

 

Ne kavgası? Hakkımı hiç aramayayım, susup oturayım, müdür beyler de hakkımı keyfe keder bir güzel yesinler istiyorlar…

 

Oyun içinde oyun… Her şey tamamen ayak oyunu… Algı operasyonu… Her şey tamamen senaryo… Oyun bile belli, oyuncular bile, hepsi belli…

 

Maksat “Sen yönetici olamazsın, kavga var aranızda” yaftasını yapıştırmak…

 

Güneş balçıkla sıvanmaz…

 

Hiç mi atasözlerinden ders almadınız?

 

Yani yönetici yönetmenliğinde bırakılan boşluklardan faydalanıyorlar… Köy kurnazlığı ve ayak oyunlarına, ahbap çavuş ilişkilerine bağlı olarak hakkı olanın hakkını elinden alıp hakkı olmayan birine veriyorlar…

 

İşte adalet burada kan ağlıyor…

Liyakati çöpe atıyorlar…

Tecrübe hiçe sayılıyor…

Akademik kariyer ile dalga geçiliyor…

MEB’in yapmış olduğu sınav ile alay ediliyor…

 

Her şey bu kadar açık seçik, aleni yapılıyor…

 

Bursa Kent Gazetesi köşemden yazıyorum:

Kimseden asla ve kat’a icazet almadım, almayacağım.

Ağlasanız da köpürseniz de hakkım olan, gasp ettiğiniz yöneticiliği eninde sonunda liyakatim ve başarım ile söke söke alacağım…

 

Ya hak yemeye, haksızlığa, liyakatsizliğe devam edersiniz…

 

Ya da Milli Eğitim Bakanılığına yöneticilik için liyakat sistemini getirirsiniz…

 

Gelecek nesillere daha iyi bir milli eğitim bırakmak için hepimizin üzerine düşen görevler vardır…

 

Ben birilerinden icazet almış olsaydım oooo şimdiye çoktan ordinaryüs profesör olurdum…

 

Onlara boyun eğmedim, size mi boyun eğeceğim?

 

CANIM BABAM KALP KRİZİ GEÇİRDİ, ÖLÜMÜNE MOBBİNG….

 

Bu işin sonunda ölüm olsa bile size ve mobbinglerinize asla boyun eğmeyeceğim….

 

Hak davamı sonuna kadar adalet çerçevesi içinde savunacağım….

 

28 Ekim gecesi canım babacığım rahatsızlanması sonucunda Balıkesir Şehir Hastanesine apar topar gitmek zorunda kaldı…

Kalp krizi geçirdiği anlaşıldı, anjiyo yapıldı ve ardından yoğun bakıma alındı…

By-pass şart dendi…

Bu köşemden emeği geçen başta doktorlarımıza ve hemşirelerimize, tüm ekibe teşekkür ediyorum… Allah hepsinden razı olsun, sizi başımızdan eksik etmesin temennisinde bulunuyorum….

 

Amcamın tavsiyesi üzerine İstanbul’da Prof.  Dr. Faruk Erzengin Hocamıza gitmeye karar verdik…

 

Bu vesile ile tanışma fırsatı bulduğum Sayın Prof. Dr. Faruk Erzengin Hocamızdan naçizane bahsetmek istiyorum…

 

Hastasının öyküsünü bizzat kendisi alıyor, son derece mütevazı… Ayrıntıları yakalamadaki ustalığına hayran oldum. Bizim anlayacağımız şekilde babamın rahatsızlığını ve düşündüğü tedavi prosedürünü ayrıntılarıyla anlattı. Hastasına zaman ayırırken bunun kul hakkı olduğu bilinciyle hareket ediyor oluşu bende ayrı bir hayranlık oluşturdu. Bir başka dikkatimi çeken nokta ise hem ailesini, hem kendinden ders aldığı hocalarını, hem de çalışma arkadaşlarını güzelliklerle ya’d ederek, takdir ederek onlardan bahsetmesi oldu. Hem tıp alanında hem de karakter donanımı bakımından harika bir insan. Sohbeti sırasında Necip Fazıl Kısakürek’in annesi tarafından akrabası olduğundan bahsedince, sanki merhum Üstad ile konuşuyormuşum gibi de heyecana kapıldım. Kendisine, köşemden bir kez daha çok teşekkür ediyorum. Allah sizi başımızdan eksik etmesin Hocam.

 

Babamın durumu acil olduğu ve çok acil karar vermemiz gerektiği için perşembe sabahı yola çıktık…

Perşembe günü, boş günüm, dersim olmadığı için de cuma ve cumartesi günü olmak üzere iki günlük mazeret izin dilekçemi müdür beye ilettim, durumun aciliyetini ve babamın kalp krizi geçirdiğini  hem yazılı olarak hem bizzat sözlü olarak anlattım…

Çok üzüldüğünü, geçmiş olsun dileklerini iletti. Ardından ”Yapabileceğimiz bir şey olursa elimizden geleni yaparız” dedi….  Sadece lafta dedi, her zamanki gibi yine dediğini yapmadı…

Mazeret izninin hayati öneme sahip olduğunu söyledim…

Tedavinin gidişatı hakkında size bilgi vereceğim, belki de mazeret iznim tedavi nedeniyle, ameliyat ihtimaliyle uzayabilir dedim…

Fakat cuma ve cumartesi günü iki gün izne çok acil ihtiyacım var dedim…

 

Rahmetli Anacığım kanser hastası idi. 8 yıl boyunca bazı zamanlar günde 3 kere hastaneye yetiştirmek zorunda kaldığım zamanlar çok oldu…

 

Ve 20 yıllık öğretmenlik hayatımda acil durumlar dışında hiç mazeret izni kullanmamış bir öğretmenim….

 

Ölüm kalım durumu olmamış olsa yine de kullanmazdım….

 

Lâkin;

Sırf çok yoruldum diye rapor alıp tatille gideni de, hatta tatilden fotoğraf paylaşanı da bizzat biliyorum…

 

Öyle öğrencilerimin hakkını hukukunu yiyen bir öğretmen asla olmadım….

 

Hasta olduğumda ve korona olduğum dönemlerde mecburen istirahat uygun görüldüğü dönemler her insan gibi benim de oldu tabi ki, mecburen…

Zaten onu da sağlık kuruluna gönderdiler… Usul ve fenne aykırı mı diye…

 

İSTANBUL’DA TAKSİ ÇİLESİ VARMIŞ…

 

Perşembe sabah İstanbul’a vardık. Oradan Prof. Dr. Faruk Erzengin hocamıza gittik, çok detaylı muayene etti, sağolsun. Amerika’dan yeni gelen son teknoloji detaylı bir emar istedi, fakat emar yeri çok uzak… Biri bir uç, diğeri bir uç… İstanbul’da taksi bulmak çok zor, babam kalp krizi geçirmiş ayakta duramıyor, çantalar sırtımda, bir taraftan babamı tutmaya çalışıyorum, saydım 17’si boş, 5’i dolu, 22 taksi geçti. Boş taksilerin hiçbiri almadı, bizse zamanla yarışıyoruz…

Sonunda bir insan evladı durdu, sağolsun, bizi aldı, adresi verdik, trafik olduğu için zar zor gittik…

Bindiğimiz taksiden sonradan öğrendik ki, yabancı olmazsanız, yani Arap değilseniz, İstanbul’da kolay kolay Türkleri taksiciler almazmış… Hayat memat meselesi de olsa, öl git diyorlar…

 

Konumuza dönelim….

 

Emar çekimi her şeyi müdür beye bildirdiğim halde, müdür bey bana hoca hanım Kaymakam Bey sadece perşembe ve cuma gününü uygun görmüş dedi..

 

Yani perşembe günü yolla çıktık,

Doktora git emara koş,

Babamın tansiyonu, nabzı fırlıyor bir taraftan… Onu ayarlamaya çalışıyorlar. Sırf emar çektirebilmek için 3 saat nabzı düşsün diye hem hemşireler hem doktorlar canla başla uğraştı…

 

Sonuçların ve emar raporunun pazartesi akşam saat 5’te çıkacağını öğrendik…

 

Cumartesi günü mazeret iznimi onaylamadıklarından dolayı..

 

Babamı da alıp apar topar aynı gün (perşembe) içinde geri dönmek zorunda kaldık…

 

Bir arpa boyu yol alamamanın bir ambar dolusu yorgunluğu var üzerimde… Bu kadarına pes diyorum artık..

 

Yani ölüm kalım meseleniz olsa bile, birinci derece yakınınız olsa bile…

MEB’de müdür beylerden icazet almadan kendi özgür iradeniz ile yönetici olmaya kalkarsanız….

Ucunda ölüm olsa bile mobbing devam eder…

Benden söylemesi:

Mobbing bir insanlık suçudur….

 

 

YORUMLAR

  1. N dedi ki:

    Lütfen bana ulaşır mısınız 2 ay oldu bu okulda göreve başlayalı ve benzer durumlar + özel taleplerine karşılık bulamadıkları için mobing uygulandı imza yetkisini bile bu amaçla kullandı yöneticilik sınav notum yandı ve sadece vekil müdür ve yardımcısı şuan aba altından sopa gösterilerek üstü kapatılıyor dışarı duyulursa vs diye