Nevroza yardım ve yataklık
(İyileşmemek Bir Semptomdur)
İyileşmek dediğimiz şey,
Dilimize dolanan ve hep duyduğumuz “akışta kal!” plesenkinden derin…
Görmek, derin. Duymak, derin.
Yaşam, tüm yüzeyselliklerin ve bakışların ötesinde derin. Ses/ler derin…Sessizlik derin…
Öylesine görev gibi sabah ve akşamın arasına sıkıştırılmış,
birilerinin icat ettiği, birilerinin ayarladığı ve dayattığı tüm o saatlerin içinde ve dışında derin…
Mekân da, zaman kadar münezzeh.
Ve hatta izafî.
Beden, giysi…
Ve bütün bunlar dünyalık.
Ama ruh?
Ruh bir aynaya benzeyen, aynalanan ama yansıtılmayan; Çoğu kez kendinden bile saklanan…Suya yaklaşan ama ıslanmayan…Geçip giderken kimsenin fark etmeyeceği bir sızı…Bazen dans eden bir kareograf, Bazen bir odanın köşesinde unutulmuş bir sandalye…Gün içinde on iki kere yutkunup da asla dile dökülmeyen gerçeklik…Desen desen, renk renk, ahenk
Şey diye adlandırılan her şey…
Bakmakla görmek arasındaki fark.
Gözleri olup görmeyenlerle,
Kulakları olup duymayanlara yazılmış o ayetteki atıf ve farkındalık…
Hissi, kavli, vukuu, zâtı…
“Her şeyi iyi yanından görmeyi kim öğretti bize?” diyen şairi hatırlayın.
Sahi, kim?
Hayat acının, ihanetin, yalanın, yalancının…Sessizce kilitlenen kapıların, kapatılan camların…Mütemadiyen kirlenen ve kirletilen insan ve mekânların…Acı kayıpların, yasların, hastalıkların…Biçareliğin, kandırılmanın, hayal kırıklığının…Öfkenin, nefretin ve bayalığın da yurdu.
Ve iyileşmek, tüm bunların içinde yalnızca “iyi şeylere odaklanarak” mümkün değil…
Çünkü her bastırma, bilinçdışında büyümeye devam eder.
Freud bunu “geri dönen bastırılmış” olarak tanımlar: Gülümsemeyi zorunlu kılan sistem, duygunun doğal yasını nevroza çevirir.”
Nevroz, inkârın bedene tercümesidir!
Ne ifade edilirse çözülür, ne bastırılırsa dönüşür.
Jung’a göre ise bastırılan gölge, bir gün kişiliği yutar.
Bu yüzden iyimserlik adı altında inkâr edilen her duygu,
kendini başka bir yerden gösterir.
Bastırdığını zannettiğin şey, aslında seni içeriden yönetmeye başlar. İyiye yol biraz çözülmek. Biraz durmak. Biraz da kendine çıplak kalmak. Unutmadan ama tutunmadan… Hatırlayarak ama yeniden yazmadan… Çünkü ruhun derinliği kelimelere değil, sükûta yansıyan titreşime yazılır. Zamanın kıyısında değil, zamanın hiç başlamadığı yerde soluklanır. İyileşmek, bazen hiçbir şey yapmadan, hiçbir yere varmadan ve kimseye dönüşmede yalnızca olduğun gibi kalabilme kabul edebilme cesaretidir
Gerçek, ancak görülürse dönüştürür.
Acı, ancak tanınırsa geçer.
Ve insan, ancak bastırmadığında bütünleşir.
Sürekli “iyi ol” baskısı altında
kendini inkâr eden ruh,
bir gün mutlaka bedene geri döner.
Bastırılan her şey patoloji üretir.
Susturulan her duygu, başka bir yerden konuşur.
İyileşmek, bu yüzden hiçbir role girmeden
ve kimseye dönüşmeden
“Bu kötü.
Ve ben bunu açıkça hissediyorum”u farketmektir
İşte burası çıkış değil, başlangıçtır.
Çünkü bastırmadığın anlattığın farkına varıp
çare aradığın zaman tanıdığın kabullendiğin her şey
Seni sana yaklaştırır. Ve ruhun hastalığından, çıkmaz yollardan
alıkoyar.
Sana ait olmayan hikâyeleri ardında bırakabildiğinde,
Artık hiçbir yere gitmene gerek kalmaz.
Çünkü zaten evindesindir.