“Nilgün Marmara” Tolga Oskar

13.09.2025
A+
A-

Belgesel filmleri severim ama nitelikli ve nicelikli bir konusu olmalı, önemli bir konu hakkında objektif bilgi vermeli. Eskiden Kaptan Jacques Cousteau belgesellerini seyrederdim. Dünya Savaşlarını anlatan ve bir düşünürün hayatını anlatan belgeseller beni çok etkiler.

Önce biraz belgesel film nasıl olmalıdır? Bu sorunun cevabını arayalım. Literatüre göre; “Hayatın içinden gerçek olayları, insanları ve mekânları anlatan, kurmaca dan uzak ama etkileyici bir dille izleyiciyi düşündüren film türüdür.”

İyi bir belgesel; belgesel samimi olmalı, yalın ama güçlü bir anlatım ile gerçeği yansıtmalı. İster doğayı anlatsın, ister bir insanın hikâyesini; anlatılan şeye saygı duymalı ve kesinlikle objektif olmalı. Gerçekleri sadeleştirirken izleyicinin anlayabileceği dil kullanmalı.

Tolga Oskar, 10 Eylül 2025’te Sinematek’te “Nilgün” belgesel filminin ilk gösterimine davet etti. Ben günleri sayarak özel gösterimine gittim. Buradan doğruyu söyleyeyim, fazla bir şey beklemiyordum.

Belgeseli izledikçe önce “Nilgün Marmara kimdir?“, sonra eşi dostu ahbapları kimlerdir, ardından hayranları, aşkları, eşi ve hazin sonunu bir film şeridi gibi anılarını izledim.

Orhan Veli Kanık’ın şiirlerini çok severim, beni çok etkilemiştir. Ta ki Nilgün Marmara ile tanışana kadar. Tanışma derken sadece şiirleriyle, özellikle; “Ben yaşayarak delirdim, siz okuyarak anlayamazsınız.” dizeleri beni derinden etkiledi.

Nilgün ile ikinci tanışmamız, belgesel yönetmeni Tolga Oskar sayesinde oldu. Tolga Oskar, çalışmalarını yakından takip ettiğim, başarılı bir belgesel yönetmeni, yazar arkadaşımdır.

Genelde belgesel denince çoğu yönetmen belgelerden oluşan ya da sadece sözlü anlatımlarla geçiştirilen bir görsel yumak olarak kurgular.

Nilgün belgeselinde en çok hoşuma giden tarafı ise gayet net görsel anlatım tarzı, anıları sıkmadan kurgulaması, aralara Yıldız Tilbe ve Nazan Kesal sesiyle şiir ve anlatımlar eklemesi, 55 dakikanın akıcı hale gelmesini sağlamıştı. Belgesel bitince içimden “Ne çabuk bitti !” dedim. Saate bakınca meğer 55 dakika geçmişti.

Gelelim Nilgün’e… Bu arada kesinlikle bir Nilgün filmi çekilmeli. Akşamları Nilgün’ün dostlarıyla akşam sefaları, Boğaziçi merdiven sohbetleri… O hayata naif ve net bakan kadının hayatı film olmalı.

Biraz da genel olarak Nilgün Marmara’nın hayatından bahsedeyim. Türk edebiyatının en özgün ve trajik şairlerinden birisi. 13 Şubat 1958’de İstanbul’da doğan Marmara, kısa ama derin izler bırakan yaşamıyla, özellikle 1980 sonrası Türk şiirinin önemli isimlerinden biri haline gelmiş. Genellikle melankoli, ölüm ve var oluş temaları etrafında şekillenen şiirleri, onun iç dünyasındaki fırtınaları, arayışları ve yaşamla olan kırılgan bağını yansıtan bir şair.

Nilgün Marmara, Boğaziçi Üniversitesi’nde bitirme tezini Sylvia Plath üzerine yazmış. Bu tez onu derinden etkilemiş ve onunla kendi hayatını birleştirmiş.

Nilgün Marmara, ne yazık ki 13 Ekim 1987’de, henüz 29 yaşındayken hayata veda eder. Ölümü intihar olarak kayıtlara geçse de edebiyat dünyasında hâlâ tartışılan, gizemli bir olay olarak yerini korur.

Ardında bıraktığı günlükler, mektuplar ve şiirler arkadaşları tarafından yayımlanır ve Türk edebiyat dünyasına kazandırılır. Nilgün de vefatından sonra anlaşılan sanatçılardandır. Şiirleri insanda düşünme hissi yaratırken ruhumuza da hitap eder.

Buradan, Nilgün Marmara’yı anarken Tolga Oskar’a da Antalya Film Festivali’nde başarılar dilerim, yolu açık olsun.

İyi seyirler.

YORUMLAR

Henüz yorum yapılmamış. İlk yorumu yukarıdaki form aracılığıyla siz yapabilirsiniz.