Rıfat Ilgaz

22.03.2021
A+
A-

İte kaka ithal edildiği için yerelde tıkanan yerlileşemeyen Ortodoks Marksizm’in ilhamıyla yolunu bulmaya çalışan ve adına “Toplumcu-Gerçekçi” denilen kültür, sanat ve edebiyat hareketi, doktriner söylemle bünyesini beslediği için mizah ile her daim sorunlu bir diyalog yaşamıştır.

Diyalog, Aziz Nesin ve Rıfat Ilgaz gibi isimlerle sorunlardan arındırılmaya çalışılmış ancak; bu isimlerden sonra gelenler mizahı ya, doktriner söylemi keskinleştirerek bunaltmışlar ya da, cılkını çıkartarak “stend-up” ın desteğiyle “Popüler Kültür”ün hizmetkârlığına soyundurmuşlardır.

2.Dünya Savaşı’nın mızrağının çuvala sığmadığı yılların Kastamonu’sunda yayımlanan “Nazikter” de adını duyurmaya başlayan Ilgaz; mizahı, kara mizahın imbiğinden süzdüğü, ithal edileni bir anda kabullenmeyi ve onun nakaratından seslenmeyi son cümlesini kaleme alana kadar reddettiği için, “şair ve yazar” duruşunu bu sorunların gölgelemesine izin vermemiştir.

İlk ürünlerine yaşadığı dönemin sıkıntılı, bunalımlı atmosferini işleyen ve doğal olarak kendinden önce gelen ve çağdaşı olan büyüklerinin poetikalarıyla beslenen Ilgaz’ın, sonraki yıllarda mizahı kara mizahın süzgecinden geçirirken sorun yaşamamasını, bu dönemin şiirlerine borçludur. Sıkıntıyı ve bunalımı özümseyerek yaşamak ona kara mizah dolayısıyla mizahın kapılarını açmıştır.

1940 ve sonrasında filizlenerek dal budak vermeye başlayan “Toplumcu-Gerçekçi” harekete, “Birinci Yeni” nin Bohemya’nın anaforunda savrulmalar yaşamamış söylemini, enjekte eden Ilgaz, bu söylemin alanını son şiirini yazana kadar turlamıştır.

İmparatorluktan Ulus-Devlet’e evrilen dönemin dil ve tarih odaklı politikalarının belirlediği milliyetçi hatta ırkçı dili Ilgaz’ın dünyasına dâhil olamamıştır. O, Türkçenin öneminden, ülkesinde ve dünyada konuşulan dilleri yok saymak düşüncesiyle söz açmayarak ve yerelliğin engellerine takılmayarak bir dünya dili oluşturmak için çaba harcamıştır.

Prehistorik dönemle, İmparatorluktan Ulus-Devlet’e evrilen yapının tarih politikasının izinde ilerlemeden bağ kuran, Prehistorya’yı yaşadığı dönemi eleştirmek, sorgulamak için kullanan Ilgaz’ın poetikası; “Toplumcu-Gerçekçi” hareketin ilgilenmediği milliyetçi hatta ırkçı söylemin nemalanması için zemin hazırladığı yerlere de ulaşabilmiştir. Böylece Ilgaz sayesinde Orta Asya bozkırlarından “Boğaz Harbi”ne akan süreci milliyetçi hatta ırkçı kodlarla çözmemenin, olanı biteni insan merkezli algılamanın yolu açılmıştır.

Müziğinde kaynağının derinine indiği türküyü barındıran Ilgaz, “Toplumcu-Gerçekçi” hareketin imzalarının aksine bu türü bir propaganda nesnesi olarak algılamamış, derleme fiilinin posasını çıkaranlara aba üstünden sopa sallayarak, bu türün diğer türler karşısındaki üstünlüğünün altını ucu keskin kalemle çizmiştir. Bu tavır onu zenofobik ve kompleksli bir anlatımın kıyılarına yanaştırmamıştır.

Eril müfredatın sayfalarında gözünü gezdirmeyen Ilgaz’ın erkekleri misyon heveslisi olmadıkları için kadınların da kendilerini bir adım geriden takip etmelerini kabullenmemişlerdir. Bu iki cins, cinsiyetçiliği umursamayan insani derinliği önemseyen bir dünyayı yaratmak için el ele vermişlerdir.

Pedagojisi yavan ve kuru bir dil üretme ve yaratma derdinde olmayan “Hababam Sınıfı”nın yazarı Ilgaz, “Toplumcu-Gerçekçi” hareketin es geçtiği, bireyselliği beşikten mezara kadar götürme derdini kendine dert edinerek, çocuklar için yazdığı şiirlerde kemale ermişliği; hayatın kendilerini pişirdiğini her fırsatta söyleyenlerin durumlarını analiz ettiği dizelerinde çocukluğu çağrıştırmayı ihmal etmemiştir. Ona göre çocuğa, çocukluk çağında kendi dilini konumlandırma fırsatı verilmelidir. Çocuk büyük eli değmeden hayatın dikenini gülünü kendi kişisel ve dolayısıyla bireysel didinmeleriyle duyumsamalı ve tanımalıdır.

Şiir dışında kaleme aldığı eserlere ve Orhan Kemal gibi edebiyatçıların eserlerine açılan, ironiyle yerini sapasağlamlaştıran, bürokrasinin dar sokaklarında tıkanan insanı bürokrasiden geldiği halde bürokratik bir dille tasvire kalkışmayan Ilgaz şiirlerini, aynı zamanda kara mizahın ve dolayısıyla mizahın ne olmadığını anlatmak için yazmıştır.

Mustafa Şerif Onaran’ın alın teri ve Nilgün Ilgaz ve Vedat Yılmaz’ın emekleriyle bir araya getirilen ve Çınar Yayınları’nca 2010’da gözden geçirilerek yeniden yayımlanan şiirlerin, Can Yücel’in deyimiyle “eteklerinde kitaplar” bulunan, dağ doruklarının mağrurluğuna tevazu aşılayan şairi Rıfat Ilgaz ölümünün üzerinden on sekiz sene geçmesine rağmen, kara mizah ve dolayısıyla mizah başta olmak üzere birçok unsuru ve insani derinliği haraç mezattan görenlere anlatacaklarını bitirmemiştir.

ETİKETLER:
YORUMLAR

Henüz yorum yapılmamış. İlk yorumu yukarıdaki form aracılığıyla siz yapabilirsiniz.