Thomas Mann ve Buddenbrooklar/Bir Ailenin Çöküşü-6

31.01.2022
A+
A-

Karşılaştırmalı Edebiyat kavramının Türkiye gibi ülkelerde, nerede ve nasıl bir duruş sergileyeceğinin bilinmemesinin bir sonucu, Buddenbrooklar/Bir Ailenin Çöküşü incelenirken de yaşanmıştır.

Bu eser, Orhan Pamuk’un kaleme aldığı Cevdet Bey ve Oğulları’yla, konu benzerliği bağlamında ortak paydada buluştuğu gerekçesiyle karşılaştırılmalı analiz malzemesi olmak zorunda kalmıştır.

Mann ve Pamuk’un dünyaya gözlerini açtıkları topraklar ve özellikle edebiyatı idrak etme biçimleri tam anlamıyla hesaba katılmadığı için, bu tür mesailer sağlıksız sonuçların alınmasına neden olmuştur.

Pamuk, aslında Türkiye’de olmayan ama olduğu sanılan bir sınıfın geçirdiği aşamaları anlatmaya yeltenirken Mann, din dâhil, eserde nasıl geçtiği, bu yazının başından itibaren ele alınan kavramları, doğrudan ve dolaylı olarak kullanan ve bir süre sonra kullanamama aşamasına gelen, Türkiye’dekinin aksine var olan ve yeri sarsılmayan bir sınıfın trajikomik hayatından kesitler sunmuştur.

Bu eserinde sadece burjuva sınıfının Almanya özelinde Avrupa’daki çöküşünü gözler önüne sermeyen Mann, Yozlaşmayı edebi motif olarak kullanan yazar olarak tanıtılmıştır.

Burada sözü edilen Yozlaşmanın sorumlusu,Buddenbrooklar/Bir Ailenin Çöküşü dâhil, diğer eserlerinde de varlığı sorgulanan burjuva sınıfıdır.

Mann bu sınıfı, özellikle dini merkeze oturtarak sorgulamasıyla, Benjamin Franklin Wedekind başta olmak üzere diğer yazarlardan ayrı bir yerde durmuştur.

Mann’dan önce doğan ve ölen Wedekind, sorgulamasını, roman değil de tiyatro oyunu yazarak gerçekleştirmesiyle de onunla aynı dilde eserler kaleme alan Mann’dan farklılığını belgelemiştir.

Aziz Çalışlar’ın Türkçeye adına ve içeriğine sadık  kalarak kazandırdığı Lulu’daWedekind, esere adını veren on iki yaşındaki bir kız çocuğunun cinsellikle buluşturulurken cinsel nesne hâline getirilmesine ateş püskürmüştür.

Sokağa düşmek zorunda kalan Lulu’ya el uzattıktan sonra bedenine sahip olan Dr. Schön aracılığıyla Wedekind, ondan farklı bir coğrafyada eserlerini çoğaltan SinclairLewis gibi tıp doktorluğunun da sigaya çekilmesi gerektiğini hatırlatmıştır.

Yolun başında, sözümona itibarını düşünerek Lulu’yu  metresten öte bir konumda görmeyen Dr. Schön onunla evlenmeye yanaşmıştır ancak olabildiğince genç karısının, içgüdülerine göre yönünü belirleyen hayatıyla mücadele edemeyeceğini anlayınca Lulu’yu intihar etmeye zorlamış ama başaramamıştır çünkü Lulu onu gözünü kırpmadan öldürmüştür.

Bu eserin devamı olan ve henüz çeviri faaliyetine dâhil olmamış DieBüchse der Pandora (Pandora’nın Kutusu)’da Lulu okurun karşısına hayat kadını olarak çıkmıştır.

Lulu’nun bir psikopatolojik vaka tarafından öldürülmesiyle sona eren eserde Wedekind, bu anti karakter aracılığıyla da burjuvazinin sadece patolojik değil, aynı zamanda psikopatolojik boyutu olduğunun altını çizmiştir.

Lulu’nun katilinin burjuva sınıfı olduğunu ve anti karakterde özelliklerinin toplandığını okurunun belleğine kazıyan Wedekind, bu sınıfın iki yüzlü zihniyetinin anti karakter ete kemiğe büründürmede de mahir olduğunu ve gün yüzüne çıkarılan anti karakterin onun ömrünü uzatmak ve yerini sağlamlaştırmak gibi bir misyon üstlendiğini hatırlatmıştır.

YORUMLAR

Henüz yorum yapılmamış. İlk yorumu yukarıdaki form aracılığıyla siz yapabilirsiniz.