Tomris Uyar

07.06.2021
A+
A-

Söz, Türkiye’ye özgü magazinle canciğer kuzu sarması olmamalarına rağmen, onun nesnesi hâline getirilen kadın edebiyatçılardan açılınca ilk sırada kuşkusuz Tomris Uyar yer alır.

Uyar’ı bu yere, eserlerini layıkıyla ele alamayan eleştirmenler taşımışlardır. Onların tek sorunu Uyar özelinde yazarları sağlıklı bir şekilde konumlandıramamak değil, aynı zamanda eleştiriye vâkıf olamamalarıdır. Lise düzeyindeki öğrencilerin kompozisyonlarına benzeyen cümlelerinden hareketle onları, eleştirmen olduklarını sanan eleştirmenler olarak görmekde mümkündür.

Uyar’ı, Marx’ın ifadesiyle “Para- Meta Para” üçgenine sıkıştıran ve dolayısıyla mezarından çıkararak “Ölümcül Sıçrayış”a maruz bırakanİdefix’in de ilham kaynağı onlar olduğu için, Uyar’la tanışma perdesini İdefixaracılığıyla aralayan okur, özel hayatıyla ön plana çıkarılan bir ismi karşısında görmekte gecikmemiştir.

Bu okur, zevahiri kurtarma derdiyle yanıp tutuşmuyorsa, eleştirmen olduklarını sanan eleştirmenlerin anlattığından farklı bir yazarla içli dışlı olmaktan kendisini alamayacaktır.

Uyar, sadece Türkiye’ye özgü magazinle değil, akla gelebilecek her kavramla, fiille ve insanla mesafeli ilişkiler kuran bir edebiyatçıdır. Günlüklerini Bir Uyumsuzun Notları alt başlığında sunması boşuna değildir.

Feminist teoriyi âdet yerini bulsun diye tanımadığı için, hem cinslerini kayırmamış, karşı cinslerine, reklam amaçlı saldırmamıştır. Bu özelliğiyle onu, yaşı kendisine yakın Sevgi Soysal, onlardan önce dünyaya gelen Leyla Erbil ve kısmen Adalet Ağaoğlu’yla buluşturmak mümkündür.

Bu isimlerle, Kemalist söylemden icazet almama bağlamında da bir araya gelen Uyar’ın Uyumsuz, konformizmi elinin tersiyle iten, doğal olarak bürokratik olmaya da yanaşmayan dili, Hanry David Thoreau’yla özdeşleşen Sivil İtaatsizlik’ten beslendiği sonucuna, bu okuru ulaştırmıştır.

Türkçeye, “Türkçe Söyleme” geleneğinin izini takip ederek, kalburüstü kalemlerin, aynı düzeydeki eserlerini kazandıran Uyar’ın, Türkiye dışını yere göğe koymamak gibi bir düşüncesi olmadığı için, böyle düşünen, sadece okur değil, yazar da ondan olabildiğince uzaktadır.

Özgürlüğüne düşkün bir yazar olduğu vurgusu doğrudur ama cümle eksiktir çünkü Uyar’ın algıladığı özgürlük,  neoliberal söylemde değil, Jean- Paul Sartre’ın Nobel Edebiyat Ödülü’nü protesto edişinde kendisini gösterir.

Kitapları ödüllere layık görülmüştür ama hem kalemini ödül almak için çalıştıran bir edebiyatçı olmamıştır, hem de nitelik çıtasını son cümlelerini yazıncaya kadar düşürmemiştir.

Edebiyatçı, aydın duyarlılığı taşımalı mıdır?sorusunun Uyar’da karşılığı yoktur çünkü onun nazarında sadece insan duyarlılığı vardır.

Yayınevleri kitaplarını Öykü başlığı altında yayımlamışlardır ama Uyar, öykü değil, hikâyeyi tercih etmiştir. Bu manzara, yayınevlerinin emeğine saygı göstermediklerini belgelemektedir. Bu saygısızlığın Uyar’ın kitaplarıyla sınırlı olmadığı unutulmamalıdır.

Kolejlerde eğitim-öğretim hayatını tamamlasa da Uyar, elitizmden beslenerek lümpenliğe ve lümpenlere demediğini bırakmayan bir edebiyatçı değildir. Elitizm ve lümpenlik onun olabildiğince uzağında durduğu mayınlı arazilerdir.

Türkiye’de var olma oyunu oynayan edebiyat dünyası,elitist görünümlü lümpen üretme çiftliği olmaktan kurtulamadığı için Tomris Uyar, ölümünün üzerinden on sekiz yıl geçmesine rağmen, hakkı hakikaten teslim edilmeyen bir yazar olmanın ötesine geçememiştir.

Bu durum onun kemiklerini sızlatmayacaktır çünkü o, edebiyat değil, kendi dünyasına inanarak ve o dünyanın yörüngesinde turlayarak sonsuzluğa uğurlanmıştır.

 

 

 

 

 

 

YORUMLAR

Henüz yorum yapılmamış. İlk yorumu yukarıdaki form aracılığıyla siz yapabilirsiniz.