Üst akılın tarihçesi-1

20.08.2021
A+
A-

Dünya kurulduğundan beri bir takım güçler dünyayı yönetmek istiyor. Bunu o kadar ince planlıyorlar ki bizde bu planlananları yaşarken hayatın normal seyri gibi yaşıyoruz ve buna inanıyoruz. Birçok kişinin kullandığı kimileri Hz. Ömer, kimileri, Hz. Ali, kimileri de Mevlana söylemiştir dediği ama anonim bir söz olan  “İnandığın gibi yaşamazsan yaşadığın gibi inanırsın” sözü tamda bu durumu açıklıyor. Dünyayı yönetme hevesinde olanlar, yönetenler; inandığımız gibi yaşamadığımızı bildiklerinden, bize yaşatmak istediklerini, inandırma yolunu seçiyorlar.  Bu yöneticiler yıllar boyunca bizi yönetmenin yolunu o kadar güzel bulmuşlar ki biz bu işin doğal sirkülasyondan kaynaklandığını zannediyoruz. Düşünün bir. İlk çağlarda insanlar Dünyanın nasıl bir yer olduğunu bilmediklerinden sadece hayatta kalmaya çalışıyorlardı. O zaman ne Dünyayı yönetmek fikri vardı ne de yeni yönetim biçimleri. Sadece yemek bulmak ve gün sonunda hayatta kalmayı başarmak vardı. Bu böyle uzun süre devam etti. Ta ki; para bulunana kadar.

Ah şu Lidyalılar…

Ne zaman ki Lidyalılar parayı buldu. O zaman düzen komple değişti. Para bir süper güç oldu. Parası (güç) olan klanları, toplulukları, derebeylikleri, kasabaları, şehirleri ve ülkeleri yönetme gücüne erişiyordu. Daha çok parası olan ise belli ki dünyayı yönetecekti. İşte bu yüzden para için çok kanlar döküldü. Aslında para için dökülen kan güç için dökülen kandı. Barajın başında olanlar yani paranın başında olanlar şunu fark ettiler Dünyanın yönetilmesi tek başına mümkün değildi. Onu yönetmek için İnsanüstü bir güçten akıl almak gerekliydi. Hatta onun hegemonyasına katılmak, onun planının bir parçasını teşkil etmek gerekiyordu. Kim önce tabi olursa Dünya da ki yönetim kadrosunun başında da o olacaktı. Bu yönetim kadrosu daha önce de söylediğim gibi tek başına olmayacaktı. Bir ekip işi olmalıydı.

Güç, iktidar, para, yönetme güdüsü ve her şeye hâkim olma sevdası anlık hevesleri sonsuz mutluluğa tercih edilmesi bir kez daha baskın çıktı. İnsanüstü güç, ona tanınan zaman diliminde ne kadar çok kişiyi safına çekerse o kadar başarılı sayacaktı kendini. İşte bu yüzden ona bahşedilen gücü kullanmaktan çekinmedi.

Yıllara yayılan planını işletmeye başladı. Önce bir model belirlemeliydi ki insanları ve tüm dünyayı yönetebilsin.  Topluluklardan oluşan insanlara, küçük küçük devletler kurdurdu. Bu devletler belli zamanlarda büyüdükçe gücüne güç kattı. Çünkü kurdurduğu devletleri, o ve adamları yönetiyordu. Belli süre giden bu yönetim süreci devletin çok büyümesine kadar sürüyor ve devlet yönetilemeyecek kadar elden çıkacak şekle gelince de o devletten küçük küçük devletçikler türetip onları yönetmeye devam ediyordu.

Yıllarca bu böyle devam etti. Hatta bazen bu büyüme, bir devletten daha fazlasını büyütüyor, böylece büyük devlet sayısı fazlalaşınca o devletlerden farklı liderler türetip Dünyaya korku salıyordu. Büyüyen ve aslında kontrolünde olan bu kontrolsüz güçleri de bir birleriyle savaştırıp, adına Dünya savaşları diyordu.

İrili ufaklı pek çok savaşa yol açan bu güç, her hâlükârda kazançlı çıkıyordu. Savaşsalarda kazanıyordu. Barışsalarda kazanıyordu. Hep kazanan oydu. İnsanlar ölünce o kazanıyordu. Ölmeyen insanlar onun yanına, kontrolüne geçince de kazanıyordu. Yani bu gücün taktiği uzun yıllar böl, parçala ve yönet taktiği idi. Tümü parçala ve yönet taktiği ile uzun yıllar kazandıkça kazandı. Yani tümden gelim yöntemini kullandı. Taki günümüze kadar. Şimdiki planı ise farklı. Artık taktik değiştiriyordu. Yeni taktiği Tüme varım taktiği olacaktı. Bu yeni taktiğin içeriğinin neler olduğunu geçen yüzyılın sonu bu yüzyılın başına kadar devam eden ara ara verdiği fragmanlarla bize gösteriyordu. Peki, neler bu fragmanlar?

Bitmedi…   Devam edecek…

 

YORUMLAR

Henüz yorum yapılmamış. İlk yorumu yukarıdaki form aracılığıyla siz yapabilirsiniz.