Yaşar Nezihe Bükülmez

03.05.2021
A+
A-

Kadın Hareketi ile ilgili çalışmaların Türkiye macerası üzerinde çalışılırken, merkezde ve merkeze yakın yerlerde ikamet eden isimler üzerinde daha çok durulmuştur.  Anlık olduğu, aynı nakaratı tekrar ettiği düşüncesiyle hareketin periferideki gelişim sürecine yeterince değinilmediği gibi, bu süreç çoğu kez es geçilmiştir.

Bu yazının merkezindeki Yaşar Nezihe Hanım ise, İstanbul’da doğup büyüdüğü halde, merkezde periferiyi yaşamak zorunda kalması bağlamında farklı bir yerde durmaktadır.

Onun farklılığı bir cümleyle sınırlı değildir hiç kuşkusuz: Sevgi, aşk gibi temalarla birlikte, iş hayatı üzerinde, kadın dilini bertaraf etmeden yoğunlaşması Yaşar Nezihe’nin önemini çaplandırmaktadır ancak; bu duruşu da, adına “Toplumcu-Gerçekçi” denilen edebiyatın iç ve dış mimarları tarafından yıllarca görmezden gelinmiştir.

Ekonomik sıkıntılardan iki yakası bir araya gelemeyen, bir ailenin kızı olarak İstanbul’da, Silivrikapı’da Hünkâr İmamı Sokağı’nda 17 Ocak 1880 günü dünyaya gözlerini açmıştır.

Onunla ilgili anılarında da her daim çuvaldızlamaktan bıkmadığı babasının Yaşar Nezihe’nin hayatındaki yeri tartışılmazdır:

Fatma Aliye’nin babası Ahmet Cevdet Paşa örneğinde de görüleceği üzere, özellikle sarayda veya saraya yakın yerlerde aristokratik bir yaşantının izlerini süren kadınların yetişmelerinde babaların çok büyük bir payı vardır; ancak bu durum, Yaşar Nezihe örneğinde şerit değiştirmiştir.

Kantar İdaresi’nde çalışan; kazandığını har vurup harman savuran, sorumsuz ve cahil babası, ondan habersiz Mahalle Mektebi’ne kaydolan kızını, eğitim aldığını öğrenince sorgu suale ihtiyaç duymadan kapının önüne koymuştur.

Kendi ayakları üzerinde durma savaşımı verme düşüncesini belleğine kazıyan Yaşar Nezihe,  mücadelesinde kendisine destek olacağının rahatlığıyla konuyu babasına açmıştır; ancak babası hayallerini suya düşürmüştür. Yalvar yakar olarak babasını ikna edeceği inancı da bumerang etkisi yapmış ve bunun üzerine, bir daha yolunu düşürmemek üzere evinden ayrılmıştır.

Mahalle Mektebi’ne bir yıl devam edebilen şair, okul hayatını yarıda bırakmak zorunda kalmış, hayatını, komşu kızlarından öğrendiği dikiş-nakış sayesinde kazanmıştır.

Aruzla şiir yazmayı, kimsenin yardımına muhtaç ol-madan öğrenen Yaşar Nezihe’nin ilk şiiri on beş yaşında, Artin Efendi’nin yönettiği ve Servet-i Fünun ile geniş çaplı tartışmalara girişen  “Malumat” dergisinde yayımlanmıştır.

1901’de “Terakki” gazetesinde de görülen şaire, kendisi gibi birçok kadına, hatta kadın mahlasını kullanan birçok erkeğe kapılarını aralayan “Hanımlara Mahsus Gazete”de yer verilmiş ve şair zamanla bu yayın organında itibarlı bir yer edinmiştir.

Şiirlerini 1913’te “Bir Deste Menekşe”, 1924’te “Feryatlarım” adını vererek yayımlayan şairin şiirleri, işçilerin seslerini duyurmak amacıyla kurulan Amele Cemiyeti’nin çalışmalarında aktif bir rol oynamaya başlayınca mecrasını tamamen değiştirmeye başlamıştır.

1 Mayıs’a odaklanan şiirini de bu dönemde yazan Yaşar Nezihe hakkında bir araştırma, Alman asıllı bilim insanı Martin Hartman tarafından yapılmıştır ve ona Berlin’de yayımlanan “Dichter Der NeuenTürkei” adlı antolojide de yer verilmiştir.

Yirminci yüzyılın ortalarına doğru Alman Spartakistleri ve sempatizanları, Amele Birliği’nin çalışmalarını yakından görmek amacıyla Türkiye’ye gelmişlerdir. Onlardan biri olan Hartman, performansına hayran kaldığı, bu birliğin müdavimlerinden Yaşar Nezihe’yi çalışmalarına dahil etme gereğini hissetmiştir.

İki kez intihar girişiminde bulunan Yaşar Nezihe evlilikte de umduğunu bulamamıştır: gerçekleştirdiği üç evliliğin üçünden de sonuç alamamıştır.

Devrim düşüncesine inanan şairin, devrimi insanın önce kendi bünyesinde gerçekleştirmesine inandığını örnekleyen olaylardan birisi, babasından kalan kırk beş kuruş maaş bağlanmasını gazeteler aracılığıyla protesto etmesi ve hakkında soruşturma açılınca mahkeme kapıları önünde sabahlaması yine de hakkını aramaktan vazgeçmeyi düşünmemesidir.

Marksizm’in kitleselleşmesi, sınırları aşması için mücadele ettiği halde, sadece bugün değil, Marksizm’in filizlendiği dönemlerde de görmezden gelinen Flora Tristan’ın “İnsan hakları herkes içindir; sadece erkekler için değil” sözünü, Osmanlı İmparatorluğu’ndan Türkiye Cumhuriyeti’ne geçiş döneminde içselleştirerek, aktivistlikten taviz vermeden yaşayan Yaşar Nezihe’nin, düzyazıdaki karşılığının ise Suad Derviş olduğuna şüphe yoktur.

Yakup Kadri Karaosmanoğlu’nun “Yaban” romanına getirdiği sağlam zeminli eleştirilerle bilinen Suad Derviş de istim üstünde geçen yaşantısına rağmen, pasifizmin ne ruhunda, ne de bedeninde yuva kurmasına izin vermiştir.

Klişeleşmiş söylemlerle ilerleyen Edebiyat Tarihi’ni aksi istikametten takip edenler Suad Derviş’i Sevgi Soysal’ın takip ettiğini görebileceklerdir.

Şiirde ve düzyazıda muhalefeti bütün yönleriyle eserlerine yediren imzaları görmek de ihtimal dâhilindedir. Hariçte duran ise ne yazık ki, Yaşar Nezihe ve onunla aynı dönemi yaşayan isimlerin yaşayıp yaşamadığından habersiz, hayatta olan imzaları umursamayan, 1 Mayıs gibi, gövde gösterileriyle geçen, nihayet el birliğiyle resmi tatile dönüşen günlerde “devrimci”, demokrat”, “muhalif” olduğunu hatırlayan, ertesi gün doğal olarak, unutan, fay hattındaki ve Bohemya’daki yerine her gün biraz daha iyice yerleşen okurdur.

Ölüm tarihi 1971 olduğu halde, 1935’te ruhuna Fatiha okutulan, “Yaşar” gibi bir erkek adını almasına “Bükülmez” gibi eril çağrışımlı soyadına rağmen, eril dilin nimetlerinden nasiplenmeyen, “Hanım” vurgusunun varlığını değilleyerek, köşesine çekilmeyen, kaderine razı olup beklemeyen Yaşar Nezihe; isimleri suya yazılan hemcinsleriyle, 2000’li yılların, gidişatları malum insanlarına, Adorno’nun sözünü doğrularcasına  “yanlış hayatı doğru yaşamadığını” uzun uzun anlatan yüzüyle gülümsemektedir hâlâ.

 

YORUMLAR

Henüz yorum yapılmamış. İlk yorumu yukarıdaki form aracılığıyla siz yapabilirsiniz.