DOĞANIN İMZASI: KAPADOKYA

YASEMİN ÖZKEREM/ÖZEL HABER
Turist Rehberi İbrahim Başar Kapadokya gezisi sırasında Bursa’dan gelen ziyaretçilere önemli bilgiler aktardı. Çoğunluğun Bursalı gezginlerden oluşan gruba anlattığı detaylı hikâyelerle gezi atmosferini renklendirdi.
Kapadokya’nın oluşumu hakkında açıklamalarda bulunan Turist Rehberi İbrahim Başar Kapadokya mucizesini şöyle anlattı: “Kapadokya’nın günümüzdeki halini almasının sebebi burada bulunan şu an sönmüş olan yanardağlardır. Günümüzden 25 milyon yıl önce bilim adamlarının neojen adını verdikleri bu dönemde Erciyes Dağı, Melendiz Dağı Göllü dağ ve Hasan Dağı’nın aktif volkan haline geçmeleri sonucu bölge bugünkü kıraç ve kayalık yapısına kavuşmuştur. Bu volkanik püskürükler çevreye çok farklı yapıya sahip maddeleri yaymıştır. Piroklastik maddeler, fümerol safhası adı verilen zehirli gazlar, volkan bombaları, lahar, tüf ve tüflit gibi… Yanardağlardan etrafa yayılan bu maddeler, özellikle volkan külleri olan tüf, rüzgârın da etkisiyle geniş alanlara yayıldı. Yatay tabakalar halinde üst üste birikti, yağmur, sel, kar sularıyla karıştı ve sertleşti. Bu yanardağlardan sadece küller değil aynı zamanda çamurumsu lavlar da çıktı. Üst üste yığılan küllerin üst kısımları daha zayıf volkanların püskürttüğü lavlarla örtüldü. Ardından dış güçler adı verilen; rüzgar, yağmur ,sel suları, pluviyal dönem adı verilen uzun süreli yağmurlar,kırkikindi yağmurları ve gece gündüz ısı farkı bu oluşumları aşındırmaya başladı.Böylelikle yabancı yazarların masal ülkesi adını verdiği Kapadokya’nın ana görüntüsü ortaya çıktı.”
GÜZEL ATLAR ÜLKESİ
KAPADOKYA’NIN İSMİ NEREDEN GELİYOR?
Kapadokya adına tarihte ilk defa Pers Kral 1. Darius (M.Ö 552-486) döneminde rastlandığını da belirten Turist Rehberi İbrahim Başar, “Pers kralı 1.Darius, Behistun Yazıtı adı verilen kayalıklara üç farklı Elamca; Akadça ve Persçe fethettiği ülkeleri sıralarken Kapadokya ismi burada karşımıza Katpatuka olarak çıkıyor.Net olarak bilinmemekle beraber bu sözcüğün eski Persçe’de ‘Tukha’ ya da Dukha Ülkesi ya da ‘Güzel Atlar Ülkesi’ anlamına geldiği sanılmaktadır.Gerçekten bu ülkenin atları çok ünlüydü.Asur ve Pers İmparatorlukları buradan haraç olarak at ve katır almaktaydı.Buna karşılık 1. Yüzyılda yaşamış olan Romalı tarihçi Plinius Kapadokya adının (Halys) Kızılırmak Nehrinin kollarından bir tanesinin isminin Kapadoks (Delice) olduğunu ifade eder. Tevrat’ta bu bölgenin adı Tubal ya da Tabal olarak geçer.”
ESBELLİ MAHALLESİ EVLERİ
Kaya oyma yerlerin üzerine tamamı kesme taştan yapılmış Esbelli Mahallesi’nden de bahseden Başar, “Ürgüp’ün Esbelli Mahallesi’nin evleri harika bir görüntüyü gözler önüne seriyor.” Bunun yanı sıra Esbelli Mahallesi gezisi sırasında bizlere bilgi veren Turist Rehberi İbrahim Başar şunları söyledi: “Kapadokya’da yerleşim alanları çok eskilere dayanıyor. Evlerin özelliğine baktığımızda ne görüyoruz, kaya oyma yerler. Bu kaya oyma yerlerinin üzerini kesme taşlarla örerek, yeni bölümler ve binalar oluşturulmuş. Eskiden kaya oyma mağaralar, bezirhaneler, şaraphaneler ve depolar yapmışlar. Esbelli, çok eski ve çok önemli bir yerleşke özelliğini halan koruyan bir mahalle. Burada görülen yapıların tamamı kesme taştan. Bu gördüğünüz yer Acropolis Cave Suit Otel, hemen biraz aşağıda kesme taştan yapılmış Esbelli Camii’ni; daha aşağıda ise yine kesme taştan yapılmış Esbelli Çeşmesini göreceksiniz. Acropolis Cave Suit çok izlenen dizilerin çekildiği bir mekân. Aşk ve Mavi, Çoban Yıldızı, Safir, Maria İle Mustafa filmleri burada çekilmiştir.”
KAPADOKYA’DA İLK KÖY YERLEŞİMLERİ
TARİHTEKİ İLK BEYİN AMELİYATI
OBSİDYEN TAŞI
Aşıklı Höyük’ünün avcı, toplayıcı ve göçerlerin yerleşik hayata geçtiği Orta Anadolu’da bilinen ilk köy olduğundan da söz eden Turist Rehberi İbrahim Başar, “Aşıklı halkı, esas olarak avcı ve toplayıcı bir topluluk olmanın yanı sıra ilk tarım topluluklarındandır. Aksaray’ın Gülağaçilçesi Kızılkaya köyündedir. Mimarlık tarihi açısından Anadolu’nun geleneksel bitişik düzendeki dörtgen planlı kerpiç mimarisinin en eski örneği Aşıklı Höyük’te izlenir. Tıp tarihi açısından bir ilk de burada gerçekleşmiş ve genç bir kadına dünyadaki ilk beyin ameliyatı yapılmıştır. Ameliyat yaparken özel bir taştan yapılan aletler kullanıyorlar. Bu konuda da bilgi veren Rehber Başar, “Oksijen taşı cam bazlı ve silisyum bazlı bir taş. Volkanik patlama sonucunda ortaya çıkan bu taş, hemen soğuyor. Ve üzerinde mikrop barındırmayan hijyenik bir yapıya dönüşüyor” dedi. Aksaray Müzesi’nden de söz eden Başar, “ Ameliyat izlerinin bulunduğu kafatası ve Aşıklı Höyük’ten çıkarılan diğer buluntular Aksaray Müzesinde sergilenmektedir. Araştırmalar, Aşıklı halkının yerleşik hayata geçtikten sonra tarımla uğraşmaya başladığını göstermektedir. Daha önce yabani halde toplanan tahıllar ve bitkiler, Aşıklı sakinleri tarafından ilk kez tarıma alınmıştır. Arpa, buğday, mercimekgillerin hem yabani hem tarıma alınmış türleri karbonlaşmış tabakalar halinde kazılar sırasında ortaya çıkarılmıştır. Kazılarda bulunan hayvan kalıntıları, yoğun ve bilinçli avcılık yapan yerleşiklerin en sık avladıkları hayvanların koyun, keçi, yaban sığırı, domuz, kızıl geyik, alageyik ve karaca olduğunu göstermektedir. Bölgenin jeolojik oluşumundan kaynaklanan ve volkanik cam adıyla bilinen obsidyen, Aşıklı halkının avcılık, kasaplık, post ve deri işçiliği gibi her türlü günlük faaliyetlerini yürütmelerini sağlayan aletlerin ve silahların hammaddesi olmuştur. Günümüzde demir, çelik ne ise o dönemde de obsidyen taşı odur. Ayrıca obsidyen taşından ok ve mızrak uçları, kesici ve delici aletler de yapılmıştır o dönemde” diye konuştu.
IHLARA VADİSİ
Ihlara Vadisi hakkında da bilgi veren Başar, “Doğa olayları bize yüzyıllarca sürecek bir rüyayı yaşatabilirler. Bu olayların sonucunda doğal yaşam alanları oluşabilir ve insanlar burada tüm hayatlarını bu doğal oluşumların üzerinde geçirebilirler. Görsel şölen sunan bu güzel doğal oluşumlardan biri de Ihlara Vadisi” şeklinde konuştu. Rehber Başar, sözlerine şöyle devam etti: “Ihlara Vadisi, Aksaray ilinde, yaklaşık 14 kilometre uzunluğunda ve 150 metreye kadar derinliğe sahip bir doğa harikasıdır. Melendiz Çayı’nın aşındırması sonucu oluşmuş olan bu vadi, kayadan oyulmuş antik kiliseler ve manastırlarla doludur. Aynı zamanda burada tektonik hareketler söz konusu. Bu tektonik yarılmalardan sonra Melendiz Çayı bu yarılmaları derinlemesine ve enlemesine aşındırıyor. Binlerce yıl boyunca öyle aşındırıyor ki dünyanın en büyük vadilerinden bir tanesi oluşuyor. Vadinin en derin yeri yüz elli metre, en geniş yeri iki yüz metre olarak ölçülmüş. Ihlara kelimesi Yunanca bir kelimedir. Vadi boyunca 10.000’den fazla oyuk ve mağara. Yüzden fazla kilise bulunuyor. Rüya gibi bir vadinin ortasında ilerlerken çevremizdeki doğal güzelliklerin yarattığı yaşam alanlarına hayranlık ile baktık.”
SELİME KATEDRALİ
Ihlara Vadisi’nin bitiş noktasında yer alan devasa Selime Katedrali hakkında da bilgi veren Başar, “Aynı zamanda peri bacaları, kiliseler ve kervan yolu ile çevrilmiştir. Selime Katedrali Kapadokya’nın en büyük katedralidir. Selime Katedrali hakkında da detaylı bilgi veren Rehber İbrahim Başar şunları söyledi: “Katedral’ kelimesinin Latincede oturarak ya da taht anlamına gelir. Bir yerde eğer katedral varsa orada bir piskoposluk merkezi vardır. Piskoposluk merkezi ise o yörenin en yetkili Hristiyan din adamının olduğu yerdir. O yüzden o dönemde burası Selime Katedrali olarak geçiyor. Demek ki burası bir piskoposluk bölgesi Selime Katedrali şu anda gitmekte olduğumuz yer sadece bir katedral yapısı değil. Bizans döneminde askeri toplanma noktası aynı zamanda bakın şu anda içinden geçmekte olduğumuz yol o dönemde kervanların gelip geçtiği tüccarların gelip buraları gördüğü ve ticaret yaptığı yerler olarak geçer. Aynı zamanda burası o dönemde ticaret kervanlarına kervansaray hizmeti de veriyor. Selime Katedrali’nin yapımı miladi 8. ve 11. yüzyıllar arasına tarihlenir.”
GÖREME AÇIK HAVA MÜZESİ
Göreme Açık Hava Müzesi ile ilgili de detaylı bilgi veren Başar, “Göreme kasabasının 2 kilometre doğusunda yer alan bir kaya yerleşim yeridir. MS 4’üncü yüzyıldan 13’üncü yüzyıla kadar bölgede yoğun bir şekilde manastır hayatı yaşanmıştır. Hemen her kaya bloğunun içinde kiliseler, şapeller, yemekhaneler ve oturma mekânları mevcuttur. Bugünkü Göreme Açık Hava Müzesi, manastır eğitim sisteminin başlatıldığı yer olarak kabul edilir. Soğanlı, Ihlara ve Açıksaray ise aynı eğitim sisteminin daha sonraları görüldüğü yerlerdir. Göreme Açık Hava Müzesi’nde bulunan kiliseler, iki tür teknikle boyanmıştır. Birincisi, doğrudan doğruya kaya yüzeyi düzeltilerek üzerine yapılan boyama, ikincisi ise kaya üzerine yapılan secco (tempera) ve fresco tekniği ile yapılan boyamalardır. Kilise duvar resimlerinde işlenen konular Tevrat, İncil ve Hz. İsa’nın hayatından alınmıştır. Göreme Açık Hava Müzesi’nde Kızlar ve Erkekler Manastırı, Aziz Basil Kilisesi, Elmalı Kilise, Azize Barbara Kilisesi, Yılanlı Kilise, Malta Haçlı Kilise, Azize Catherine Kilisesi, Karanlık Kilise, Çarıklı Kilise ve Tokalı Kilise bulunmaktadır. Göreme Açık Hava Müzesi, 6 Aralık 1985 tarihinden bu yana doğal ve kültürel varlık olarak UNESCO’nun Dünya Mirası Listesi’nde yer almaktadır” şeklinde konuştu.