Uzman Psikolog Türsel: Zorbalık değil, şefkat bulaşıcı olsun

SEMA NUR ÇİNAR / RÖPORTAJ
Son yıllarda okullara, sosyal çevrelerde ve dijital platformlarda giderek artan akran zorbalığı, çocukların ruh sağlığını ve sosyal gelişimini ciddi şekilde tehdit ediyor. Mağdur olan çocuklar yaşadıkları travmalarla uzun süre mücadele ederken, zorbalık yapan çocukların da çoğu zaman empati ve duygu yönetimi gibi temel becerilerden yoksun oldukları gözlemleniyor.
Akran zorbalığının yalnızca bireysel değil, toplumsal bir sorun olduğunu vurgulayan Uzman Psikolog Elif Gizem Türsel ile zorbalığın nedenlerini, yaygın türlerini, mağdur ve zorba çocuklara yaklaşım yöntemlerini ve bu döngüyü kırmak için atılması gereken adımları konuştuk.
- Okurlarımıza kendinizi kısaca tanıtmak ister misiniz?
Merhaba ben Uzman Psikolog Elif Gizem Türsel, 2015 ODTÜ Psikoloji Bölümü mezunuyum. 2019’da Bursa Uludağ Üniversitesi’nde Psikoloji yüksek lisansımı tamamladım. Yüksek lisansımda da otizmle çocukların ebeveynlerine yönelik çalıştım. Özel eğitimde çalışırken otizmli çocukların bir şekilde destek aldıklarını fakat ebeveynlerinin destek almadığını fark ettim. BDT, zekâ değerlendirmesi, oyun terapisi gibi eğitimler aldım. Ve güncel olarak çocuk, ergen, yetişkin ve çift danışan görüyorum Akarsu Psikoloji’de.
- Türkiye’de akran zorbalığı ile algı çalışmaları yani ilk çalışmalar ne zaman oluştu ve nasıl ortaya kondu?
İlk olarak 2000’li yılların başında akran zorbalığını tanımlamaya, faktörleri anlamaya yönelik çalışmalar yapıldı ve orada yaş, cinsiyet, sosyoekonomik statü, okulun türü gibi faktörlerin akran zorbalığında farklılıklara yol açtığı görüldü. Ardından 2010 sonrası çalışmalarda da zorbalık artık tek başına bir davranış problemi gibi değil psikolojik ve sosyal gelişim açısından önemli bir faktör olarak değerlendirilmeye başlandı. Akran zorbalığı yapan çocuğunda, mağdur çocuğunda psikolojik ve sosyal anlamda desteklenmesine yönelik müdahale çalışmaları MEB tarafından okul müfredatına vs. eklenerek çalışmalar daha uygulamaya indirilmeye çalışıldı.
“HER AN ZORBALIK RİSKİ ALTINDAYIM”
Sosyal medyanın hayatımızda aktif rol oynamasıyla beraber, 2010 sonrasında siber zorbalık artık literatürde çok daha fazla yer edinmeye başladı. Çünkü zorbalık artık fiilen değil internet aracılığıyla her an her yerde olabilecek bir durum haline dönüştü. Şimdi bireysel olarak okulda zorbalığa uğruyor olsam, okuldan çıkıp eve geldiğimde rahatım ama siber zorbalığa uğruyorsam, telefonumun bende olduğu, internette olduğum her an zorbalık riski altındayım. Bu problem 7-24 devam ediyor. Ve gerçek hayattan çok daha acımasız, daha eleştirel, daha kaba… Siber zorbalıkta anonimlik söz konusu olduğu için zorbalığı yapan kişi daha rahat davranabiliyor. Belki yüz yüzeyken söylemeye cesaret edemeyeceği şeyleri birbirlerine sosyal medya aracılığıyla çok rahat bir şekilde söyleyebiliyor.
Türkiye’de akran zorbalığının yaygınlığı hakkında neler söyleyebilirsiniz ve bu konuda yapılan çalışmalar nelerdir?
“10 ÇOCUKTAN 1’İ ZORBALIĞA UĞRUYOR”
Buna dair tek bir orandan bahsetmek zor. Çünkü okul türüne göre değişkenlik gösterebiliyor. Örneğin ilkokulda, meslek lisesinde, özel okulda farklı oranlar görüyoruz. Gelişimsel, işlev farklılığı olan çocuklarda da oranlar farklı. Ama biraz incelediğimde 2022 OECD raporuna göre Türkiye’de genel %11, kızlarda %25, erkeklerde %28 oranında zorbalık belirtilmiş. TÜİK verilerine göre de 6-17 yaş arasındaki çocukların %13.8’i bir zorbalığa maruz kalıyoruz demişler. 2020’de bir yabancı yayında siber zorbalık %5 ile %60 arasında raporlanmış. 2015’te Türkiye’de yapılan bir çalışmada da %17’si mağdur olduğunu söylemiş, %10.5’i zorba olduğunu söylemiş. %35.2’si de hem zorbalık yaptığını hem de zorbalığa mağdur, maruz kaldığını söylemiş. Oranlar çok değişken ama küçümsenecek oranlar değil. En az ihtimalle bile %10’dan bahsediyoruz. 10 çocuktan en azından 1’i bu durumda ben zorbalık mağduruyum diyor. Ve mağdur kalan bu çocukların belli bir kısmında daha sonrasında diğerlerini zorbalamaya başlar. Maalesef böyle bir durum da söz konusu. Biraz rol model durumu da var olabiliyor burada, “Bana yapıldıysa demek ki yapılabiliyormuş o zaman bende yapayım” gibi bir algı açığa çıkabiliyor kimi zaman.
‘Havalı olma’ düşüncesiyle ortaokul-lise öğrencilerinin ‘Çıkışa gel’ adı altında planladıkları buluşmada çocuklar kavga ediyor ve etrafına toplanan okul arkadaşları onları cep telefonlarından video kaydına alıyor. Bu videoları sosyal medyalarında paylaşarak viral video haline getirmeye çalışıyorlar… Arkadaşına şiddet uygulamak ve bunu havalı bir durum zannetmek zaten çok acı ama bunu kaydetme ihtiyacı duyuyorlar.
- Bunun altında yatan sebepler neler olabilir? Akran zorbalığında sosyal medyanın yeri nedir?
“TOPLUMSAL TAKDİR İSTEĞİ”
Okullarda saldırgan davranışlar görüyoruz. Zorbalık söz konusu olduğunda Bu davranışlar nasıl davranışlar? Öncelikle güç dengesizliği ve süreklilik içeriyor. Devamlı gücü daha az olan bir çocuğa saldırı şeklinde ve kasıtlı zarar verme amacı var. Yani bilmeden etmeden yapılan şeyler değil. Orada istek zarar vermek. Dolayısıyla okul çıkışında gel hadi buluşalım kavga edelim mevzusunda bu kasıtlı zarar verme isteğini görüyoruz. Beni şu düşündürdü, acaba güç dengesizliği ne kadar var? Güçler dengede de olabilir ve ne kadar sürekli oluyor? Bu bir soru işareti…
Karşımızdaki rakip bizden daha güçsüzse sürekli olarak onunla uğraşıyorsak işte bu sefer zorbalık oluyor. Şimdi siber zorbalıkta sosyal medyaya yüklenmesi de zorbanın görülmesini toplumdan takdir almasını sağlıyor. Zorbanın istediği biraz da sosyal statü kazanmak olabilir. Zorbaların özelliklerine bakıldığında şunu görmüşler. Birincisi dürtü eksiklikleri var. Yani dürtülerini tam anlamıyla kontrol edemiyorlar. Benlik saygıları daha kırılgan, eleştiri de kaldıramıyorlar. Yani bazı vakaların en ufak bir eleştiride hemen benlik algıları kırılıveriyor ve agresifleşiyorlar. Sosyal statü kazanmak istiyorlar, güç dengelerine karşı çok hassaslar. Güçlü olmak istiyorlar, kabul görmek istiyorlar, popüler olmak istiyorlar. Sosyal medya da bunun için çok iyi bir aracı oluyor. Çünkü orada milyonlar tarafından izlenebilirsiniz, güçlü görünebilirsiniz, statü kazanabilirsiniz, bu kimi zaman iyi anlamda kimi zamanda kötü anlamda.
Maalesef sosyal medya hem olumlu anlamda hem olumsuz anlamda zorbalığı destekleyebiliyor. Bu durumu değiştirebilmek için sosyal medyada zorbalığa hiçbir şekilde sessiz kalmamamız, doğru tepkiyi göstermemiz gerekir. Çünkü aslında zorba çocuğun da bir takım sıkıntılar yaşadığını biliyoruz. Aile içinde, bireysel olarak, okul içinde, toplum içinde sıkıntılar yaşıyor olabilir. O da yönetemediği bazı şeylerin dışa vurumunu yapıyor olabilir bazı durumlarda. Ama tabii şu da var, her şeyi istediğin gibi dışa vuramazsın. Başkalarına ya da kendine zarar vermemen gerekir.

Cyberbullying – social media harassment concept. Young asian preteen, teenager boy sitting alone in the room feeling frustrated after reading bad comments. Text emoticons, Teen mental health, Online.
- Tek suçlu zorbanın ailesi mi?
Ben bir psikoloji uzmanı olarak ‘suçlu’ kelimesini kullanmak istemem. Onun yerine ‘faktör’ kelimesini kullanmayı tercih ederim. Tek faktör aile değil kesinlikle. Yani burada multifaktöryel bir olgudan bahsediyoruz. Zorba çocuk, dürtü kontrolünde sıkıntı yaşayan çocuktur. Sosyal statü kazanmak isteyen çocuktur. Duygu yönetimini beceremeyen çocuktur. Bunu ya öğrenmemiştir ya da yapamıyordur. Empati eksikliği yaşıyordur yüksek ihtimalle. Yani mağdurun ya duygusunu anlamıyordur ya da yaşadığı sorunu önemsemiyordur.
Zorba çocuğun kendisinde bireysel faktörler var, ailesinde de var. İlgi ve sevgi eksikliği varsa, ihmalkarlık, görmezden gelen tutumlar varsa örneğin; Evde kardeşine vurduğunda “Kardeş onlar bir şey olmaz” gibi söylemlerle görmezden geliniyorsa zorbalığa sessiz kalınmış oluyor. Veya aile içinde şiddet varsa, çocuk bu sefer şiddeti öğreniyor ve dışarıda da zorbalık yapıyor. Ama tek faktör çocukta ve ailede olmayadabilir. Okul ve toplum da burada çok önemli. Okulda yetersiz bir denetim söz konusuysa, disiplin anlamında uygun olmayan cezalar uygulanıyorsa, görmezden geliniyorsa, doğru bir eğitim verilemiyorsa, doğru yaklaşımlar sergilenmiyorsa hem mağdur açıkta kalıyor hem de zorba o çatlaklardan sızıp nasıl zorbalık yapacağını biliyor. Ve topluma eğer şiddet servis ediliyorsa mesela medyada, dizilerde şiddet görmediğimiz herhangi bir sahne yok. Ve bu sahneler alkışlanıyorsa bu gibi durumlar kaçınılmaz oluyor.
MARUZ KALDIKÇA NORMALLEŞİYOR
Ergenlik döneminde bir çocuğun artık biraz daha muhakeme becerilerinin gelişmesini bekleriz. Ergenlik dönemi çok inişli çıkışlı bir dönemdir. Gerçekten büyük sıkıntıların yaşandığı, henüz kontrolün kazanılmadığı bir dönem. Onun öncesine baktığımızdaysa zaten çocuk doğruyu bizden öğrenir. Biz toplum olarak ne yapıyoruz? Şiddet içeren bir diziyi alkışlıyoruz. O zaman tamam bu doğru bir şey diyor. O kendi izlemese bile onun sesini duyuyor, maruz kaldıkça normalleşiyor. Bu yüzden illa bir suçlu arayacaksak tek suçlu kesinlikle aile değil. Bu çok katmanlı bir yapı ve bunu sadece aileye atarak toplum olarak rahatlamamalıyız. Toplum olarak bizde ya görmezden geliyoruz ya da yanlış tutumları öne çıkarıyoruz. Yanlış şeyler öğretiyoruz çocuklarımıza.
“ÖPÜŞÜN BARIŞIN SİZ ARKADAŞSINIZ OLUR BÖYLE ÇOCUKLAR ARASINDA”
Mağdur çocukları öncelikle yargısızca dinlememiz lazım. Başına ne geldiğini bize rahatlıkla anlatabilmeli, paylaşabilmeli. Ve ona ‘Suç sende değil’ algısını oturtmamız gerekir. Ne olursa olsun sana zarar verilmesini hak etmezsin, suç sende değil ve ne yapabilirdin? Nasıl bir baş etme stratejisi geliştirebilirdin? Çocukla bunu konuşmak lazım…
Aile ve okulla iş birliği içinde olmak gerek. Aile çocuğa daha destekleyici davranabilir, kendini paylaşması için alanlar açabilir, kendini savunması için neye ihtiyacı var, bunu anlamak için irdeleyebilir. Okulda ise genelde şöyle şeyler yaşanabiliyor; “Öpüşün barışın siz arkadaşsınız, olur böyle çocuklar arasında.” Bu davranış biçimi çözüm değil, üstünü kapatmak oluyor. Mağduru anlamamış oluyoruz, o bütün kırgınlığıyla orada durmaya devam ediyor. Hem de zorba hatasını anlamıyor. Aynı zamanda hatasını onarma fırsatı da vermiyoruz.
ÇOCUĞU DEĞİL ‘DAVRANIŞI ETİKETLEYİN’
Zorba çocuklara doğru şekilde yaklaşmak gerekiyor. Etiketleme yapmadan, “Sen kötü değilsin ama yaptığın şey kötü” diyerek. Bu önemli bir ayrımdır! “Sen kötüsün, yaramazsın, şiddet eğilimlisin” gibi söylemlerde onun benliğine bir etiket yapıştırıyoruz. Onu sıyırıp atmakta öyle kolay değil. Bu etiketler gelişim imkânını da kısıtlayabiliyor. Ama bunun yerine davranışı etiketlersek; “Sen elinden geleni yapıyorsun ama bu davranış kötüydü” bunu sıyırmak, iyileştirmeye çalışmak daha kolay. “Tamam, bugün kötü olanı yaptım, yarın da iyi olanı yapmaya çalışırım” diyebilir çocuk. Çünkü onun benliğiyle alakalı değil, davranışla alakalı bir durum.
Çocuğu etiketlemek şöyle sonuçlar doğruyor: “Ben zaten neyim ki, ben başka bir şey yapamam ki, ben zaten saldırganın tekiyim ne yapacağım doktor mu olacağım” gibi düşüncelerle kendince mantıksallaştırmaya da gidebilir. Bunun olmaması çok önemli çünkü zorba çocuğun da sıkıntı yaşadığı aşikar. Ona karşı da anlayışlı ama ödünsüz yaklaşmamız lazım. Hatasını görmezden gelerek değil, arkadaşından samimiyetsizce özür dilemeye zorlayarak değil, telafi etmesine yardımcı olarak arkadaşını anlamasına yardımcı olarak yardım edebiliriz. “Bu yaptığın neden kötü olabilir? Tamam öfkelenmişsin, arkadaşına vurmak yerine, eşyasına zarar vermek yerine, ona lakap takmak yerine ne yapabilirdin? Bunu daha doğru nasıl ifade edebilirsin?” Bir de şöyle ilginç bir şey oluyor, çözüm yollarına çocukları dâhil ettiğimizde, onlarla beyin fırtınası yaparak bulduğumuz çözümlere daha iyi riayet ediyorlar bu benim şahsi görüşüm. Çünkü kendileri de orada vardı, onları ciddiye aldık. Zorba çocukları da bir şekilde uygun yaklaşımlarla bu sisteme dâhil etmeliyiz. Benlik saygılarını ezercesine cezalandırarak değil, gelişmelerine, doğruyu yapmalarına yardımcı olacak yaptırımlarla ama hatalarına karşı ödün vermeden yaklaşmalıyız.
- Son olarak, akran zorbalığının ortaokul müfredatına alınması ne kadar önemli bir adım?
Gayet önemli bir adım. Burada dikkatli olmamız gereken detaylar var. Müfredata alındığında birincisi müfredatın içeriği nasıl hazırlanacak? Müfredatı hazırlarken kapsayıcı, onarıcı olmaya gayret etmek gerek. Konu hassas olduğu için bu dersi işleyecek öğretmenlerin de ilgili eğitimi alması gerekiyor. Kullanılan dil, beden dili bile çok önemli. Dersi ünite işler gibi değil de, drama çalışmalarıyla, rol model almalarla, çeşitli etkinliklerle, biraz daha proaktif yaklaşımlarla ele alınması daha verimli olabilir. Çocuklara bu gibi durumlara maruz kalırlarsa ne yapmaları gerektiğine dair bilgilendirme yapılmalı. Bu bahsettiğimiz etiketlemelerden kaçınılmalı. Bu dersler öylesine olsun diye değil, gerçekten çocuklara paylaşım, iyileşme, onarma, telafi alanı sağlayabilecek fırsatlar olarak düzenlenebilir.