Bursa ormanları alarm veriyor!

SEMA NUR ÇINAR / ÖZEL HABER
Bursa’da Temmuz ayında meydana gelen orman yangınları, sadece binlerce hektarlık yeşil alanın yok olmasıyla sınırlı kalmadı; aynı zamanda ekolojik dengeden su kaynaklarına, halk sağlığından tarıma, iklim krizinden ekonomik kayıplara kadar birçok alanı etkileyen çok yönlü bir çevre felaketine dönüştü.
Kent Gazetesi’ne özel açıklamalarda bulunan BUÜ Mühendislik Fakültesi Çevre Mühendisliği Bölümü Öğretim Üyesi Doç. Dr. Efsun Dindar, yangınların sadece çevre felaketi değil; iklim krizi, halk sağlığı, tarım, su kaynakları ve biyolojik çeşitlilik açısından da ciddi sonuçlar doğurduğunu vurgulayarak, “Bursa’daki yangınlar, sadece bir çevre sorunu değil; güvenlik, halk sağlığı, tarım ve iklim boyutlarıyla çok yönlü bir tehdittir. Ormanlarımızı yalnızca doğal kaynak olarak değil, yaşamsal bir miras ve gelecek nesillerin hakkı olarak görmeliyiz” dedi.
Yangınların ekosistem üzerindeki çok yönlü tahribata sebep olduğunu ve ormanların sadece ağaç değil, yaşamın tüm katmanlarını oluşturduğunu vurgulayan , “Bu kadar büyük bir kayıp sadece ağaçların yanması demek değil; toprağın, suyun, havanın ve biyolojik çeşitliliğin ciddi şekilde zarar görmesi anlamına geliyor. Ormanlar karbon yutağıdır, atmosferdeki sera gazlarını tutar. Ormanlar, yalnızca ağaç toplulukları değil, aynı zamanda gezegenimizin “akciğerleri”dir. Fotosentez yoluyla karbondioksiti emerek oksijen üreten ormanlar, iklimin dengelenmesinde ve hava kalitesinin korunmasında kritik rol oynar. Bu da iklim değişikliğini hızlandıran geri besleme mekanizmalarından biridir. Bursa özelinde yaşanan bu yangınlar, bölgesel karbon emisyonlarını artırarak küresel iklim krizine katkı sağlayan olumsuz bir etken haline gelmektedir. Ayrıca, ormanlar su döngüsünü düzenleyerek su kaynaklarının korunmasına, toprağın erozyona karşı tutulmasına ve biyoçeşitliliğin sürdürülmesine katkı sağlar. Bursa gibi orman varlığı zengin bölgelerde meydana gelen yangınlar, bu yaşamsal hizmetlerin büyük ölçüde aksamasına neden olmaktadır” şeklinde konuştu.
İÇME SUYUNDA KALİTE KAYBI
Orman yangınlarının sadece ağaçlarla sınırlı olmadığını, çok daha geniş ekolojik sonuçlar doğurduğuna dikkat çeken Dindar, “Yangınlar, orman ekosistemlerinde barınan çok sayıda bitki ve hayvan türünün yaşam alanını yok etmektedir. Biyoçeşitliliğin azalması, ekolojik dengenin bozulmasına ve ekosistem hizmetlerinin (karbon yutakları, su döngüsü, toprak koruma vb.) aksamasına yol açmaktadır. Bursa’daki yangın alanlarının çoğu, endemik türlerin bulunduğu doğal alanlardır ve bu durum, geri dönüşü zor kayıplara yol açabilir. Yangın sonrası toprak yapısı bozulmakta, organik madde içeriği azalmaktadır. Bu durum, erozyon riskini artırmakta ve tarım alanlarının verimliliğini olumsuz etkilemektedir. Ayrıca, yangın sonrası kül ve diğer kimyasalların yüzey akışıyla su kaynaklarına karışması, içme suyu kaynaklarında kalite kaybına yol açabilir” ifadelerine yer verdi.
Yangın sonrası yeniden ağaçlandırma ve rehabilitasyon süreçlerinde çevre mühendisliğinin kritik rolüne dikkat çeken Dindar, şu bilgileri paylaştı: “Çevre mühendisliği, yangın sonrası süreçlerde disiplinler arası bir yaklaşımla çalışır. İlk adım, yangının toprağın fiziksel, kimyasal ve biyolojik özellikleri üzerindeki etkilerini bilimsel analizlerle ortaya koymaktır. Yanma sonrası toprakta organik madde kaybı, besin elementi dengesizliği, pH değişimleri ve potansiyel toksik element birikimleri belirlenir. Bu veriler ışığında, ekosisteme uyumlu yerli türlerin seçilmesi, toprak erozyonunu önleyici mühendislik çözümleri (teraslama, geotekstil uygulamaları, örtü bitkileri ekimi), su kaynaklarının korunması ve biyolojik çeşitliliği artırmaya yönelik habitat restorasyonu planlanır. Çevre mühendisleri ayrıca uzun vadeli izleme programları tasarlayarak rehabilitasyonun ekolojik etkinliğini ölçer ve gerektiğinde adaptif yönetim stratejileri uygular. Çevre mühendisliği perspektifinden, insan müdahalesi ekosistem dinamiklerini takviye edecek şekilde tasarlanmalıdır. Bu, doğal süksesyonun izlenmesi, toprak-su ilişkilerinin korunması, yerli bitki topluluklarının desteklenmesi ve erozyon kontrol önlemlerinin uygulanması gibi adımları içerir. Müdahalenin zamanlaması da kritiktir; örneğin, bazı bölgelerde ilk birkaç yıl doğal rejenerasyonun gözlenmesi, ardından ekim/dikim faaliyetlerinin planlanması ekolojik olarak daha uygun sonuçlar verir. Dolayısıyla, denge; bilimsel veriye dayalı adaptif yönetim ile, doğal süreçleri baskılamadan ama ekosistemin iyileşme hızını artıracak müdahalelerle sağlanmalıdır” dedi.
EKOSİSTEMLERİN YENİLENME SÜRECİ
Yangın sonrası ekosistemlerin kendini yenileme kapasitesinin birçok faktöre bağlı olduğunu hatırlatan Dindar, “Yangın sonrası ekosistemlerin kendini yenileme kapasitesi, tür kompozisyonu, toprak verimliliği, iklim koşulları ve yangının şiddeti gibi çok sayıda faktöre bağlıdır. Akdeniz iklim kuşağı gibi yangına uyum sağlamış ekosistemlerde, doğal rejenerasyon mekanizmaları —örneğin tohum bankası aktivasyonu, kök sürgünleri ve odunsu türlerin yeniden filizlenmesi— belirli koşullarda başarılı olabilir. Ancak, yangın tekrarlama sıklığının artması, toprakta organik madde kaybı, mikroorganizma popülasyonlarının bozulması ve istilacı türlerin baskın hale gelmesi, bu doğal iyileşme sürecini zayıflatır” ifadelerini kullandı.
KIRILMASI GEREKEN KISIR DÖNGÜ
“Yangınlar ve iklim değişikliği birbirini besleyen tehlikeli bir döngü oluşturuyor,” diyen Doç. Dr. Efsun Dindar, bu kısır döngüyü kırmak için kapsamlı önleyici politikaların yanı sıra bireysel sorumlulukların da önemine vurgu yaptı.
Dindar, “Yangınlar atmosfere büyük miktarda karbon salarak iklim değişikliğini hızlandırıyor, iklim değişikliği ise sıcak hava dalgaları ve kuraklık yoluyla yangın riskini artırıyor. Bu döngüyü kırmak için önleyici politikalar şart. Riskli bölgelerde düzenli bakım, yangın şeritleri, erken uyarı sistemleri ve iklim uyum stratejileri uygulanmalı. Enerji, ulaşım ve tarım sektörlerinde karbon salımını azaltmak da kritik. Bireysel olarak ise ormanlık alanlarda ateş yakmamak, sigara izmariti atmamak, enerji tasarrufu yapmak, fosil yakıt kullanımını azaltmak ve karbon ayak izimizi düşürmek elimizde. Ayrıca, yangın gönüllüsü olmak veya yerel çevre koruma çalışmalarına katılmak da doğrudan katkı sağlar. Bursa’daki yangınlar, sadece bir çevre sorunu değil; güvenlik, halk sağlığı, tarım ve iklim boyutlarıyla çok yönlü bir tehdittir. Ormanlarımızı yalnızca doğal kaynak olarak değil, yaşamsal bir miras ve gelecek nesillerin hakkı olarak görmeli; bu doğrultuda korunmaları için gerekli tüm adımları kararlılıkla atmalıyız. Önleyici ve müdahale edici politikalar bir arada düşünülmeli, toplumun tüm kesimleri bu konuda sorumluluk almalıdır” şeklinde konuştu.